Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

21 Haziran 2012 Perşembe

Will (2011)


Ünlü bir söz vardır: "Hayallerimiz olmadığında artık büyümüşüz demektir." diye. İşte bu sözü temel alan bir filmle karşı karşıyayız. Bir çocuğun gözünden hayallere, inançlara, tutkulara dair bir yol filmi. Üstelik yolun sonundaki durak İstanbul...


Will, filmdeki başroldeki karakterin ismi... Bu yüzden farklı bir anlam aramayın. Türk yapımcı Taha Altaylı'nın parasını bir İngiliz filmine yatırarak yaratılan film, bir anlamda ilkleri olan bir film sayılır. Bunun nedenlerinden biri de filmin bağlantısının İstanbul'da yapılan ve gelmiş geçmiş en muhteşem Şampiyonlar Ligi finali olduğu iddia edilen finalin ülkemizde oynanmasından kaynaklanıyor.


Filmimizin konusu gayet basit aslında. Will, annesinin ölümünden sonra bir katolik okuluna yatılı olarak bırakılmıştır. Babası kayıplara karıştığı için, okul hayatında tek tutkusu Liverpool olan bir çocuğu gözlemleriz. En iyi arkadaşlarından biri olan Simon yıldızlara merakını ona da anlatmaktadır. Ancak bir gün Will'in babası aniden çıkagelir. Kaybolan yılları telafi etmek üzere yanında iki Şampiyonlar Ligi finali biletiyle gelmiştir. Will hayatının en önemli anıyla karşı karşıyadır. Bu bağlamda Will her şey yoluna girdi derken, Will'in babası aniden ölür. Will ise tüm hayal kırıklığıyla okulda hayata küsmüşken, arkadaşlarının gazıyla babasınn isteğini yerine getirmeye karar verir. O finale ne pahasına olursa olsun gidecektir. İşte bu noktada yolda başına felaketler gelir. Ona yardım edebilecek tek kişi eski Boşnak futbolcu Zukic'tir.


Bir nevi acıların çocuğu Will'in biraz olsun mutluluğa yaklaşma serüvenini izlediğimiz film, genel anlamda sinema olarak tatmin etmeyi bırakın video filmi düzeyinde olduğu dahi söylenebilir. Bunun nedenlerinden biri de, filmin ne kadar özen gösterilse de, zayıf senaryo yapısı ve boşlukları doldurulamayan parçacıkları filmin belli bir zaman sonra seyircinin boşuna filme para verdiği hissini uyandırıyor.


Bunun temel nedenlerinden biri, bir yol filmi olmasına rağmen, daha çok tanıtım filminden hallice duran sinematik yapısı... Örneğin kötü karakterler ne yeterince kötü, ne de iyiler... İyiler ise ya fazla iyi ötesi, ya da iyiliğinin farkında olmadan doğruyu yapmaya çalışanlardan oluşuyor. Bunun nedenlerinden biri olarak kadın bir yönetmenin, bir çocuğa olabildiğince anaç yaklaşmasından kaynaklı olabilir. Ancak bu filmin genel yapısının gerçekçiliğini sonuna kadar etkiliyor.


Yan hikaye tabir ettiğimiz Zukic'in hikayesi de öyle göze sokulmuş ki, üzmekten çok, bir şey olsun da insanlar üzülsün kıvamında rastgele yapılmış şeyler... Mantık kavramında bir şey olsun diye olmaz, bu yüzden de olacak şeylerin bir mantığa oturtulması gerekir. Will filmi de bu zaaflara yenik düşüyor. Bob Hoskins, bunca kariyerine rağmen sevimli yüzü dışında filmde bir varlık gösteremiyor.


Sonuç olarak pazar sabahı filmi kıvamında, bir çocuğun acılarını futbol ile hafifletmesini izliyoruz. Mantık ve gerçekçiliği bir kenara bırakırsanız, film daha izlenebilir olabilir. Aksi takdirde filmi izlememeniz daha akıllıca olur. Çünkü çok şey kaybetmezsiniz...





17 Haziran 2012 Pazar

Emkar the Rockstar




Mockumentary ve rockumentary diye de adlandırabileceğimiz bir HKi filmi...

Sinemada son dönemde karşılaştığımız sahte belgesel türüne yeni bir halka daha...

4 Haziran 2012 Pazartesi

Starbuck (2011)



Sperm bankaları Türkiye'de olmasa bile, bazı ülkelerde çok yaygın. Özellikle de dünyadaki eşcinsel nüfusunun evlat edinme çabaları ve evlenmeden çocuk sahip olmak isteyenlerin fazlalığı nedeniyle bu tip yerler gün geçtikçe artmaya devam ediyor. İşte bu artışların sonucunda bu yerler üzerine filmlerde de paralel olarak artış var. Özellikle bu konu ile iç içe yaşayan Kanada'dan gelen bu örnek, insanların aklına bir soruyu getiriyor. Yıllar boyu sperm bağışlayan bir adamın kaç çocuğu olmuş olabilir?


Filmimizdeki karakterin tam 533 çocuğu olmuş. Geçenlerde çıkan bir habere göre de 550 - 600 çocuğu olan bir adam var haberleri göz önüne alındığında çok da kötü mantıkta belirlenmemiş bir sayı olsa gerek. Tabii bir erkeğin en büyük korkusu bu kadar çocuğa sahip olmaktır. Onların bakımıyla, yaşamıyla nasıl ilgileneceğini düşünür. Başına açabileceği belalar aklına gelir. Ne de olsa anne, doğan çocuğunu her halükarda sevebilirken, bazen babanın sevgisi daha değerli olur. Çünkü baba daha ağırdır. Bu yüzden de onunla yaşadığı şey biraz daha özel gibidir. 




Şimdi bunu bırakırsak, filmimize dönersek, bir konusuna bakalım. David Wozniak, aile şirketinde et dağıtımcısı olarak çalışmaktadır. Bir grup karanlık adama borç taktığı için, evine gizlice girip ona işkence etmektedirler. Bir yandan da kız arkadaşının hamile olduğunu öğrenir. Ancak kız arkadaşı David'in davranışlarından dolayı, çocuğunu onsuz doğurmak istediğini söyler. İşler gittikçe kötüleşmeye başlarken, ona bir paket gelir. Paketin içinde defalarca sperm bağışladığı sperm bankasının mektubu çıkar. Yazıya göre spermi kaliteli bir sperm olduğundan yıllar boyu spermleri bir çok ailenin çocuk sahip olmasına sebep olmuştur. Yani yaklaşık 533 çocuğun biyolojik babasıdır. Ve onlar da babalarıyla tanışmak istemektedirler. David ilk başta karşı çıksa da, daha sonra dayanamaz. Ona gönderilen paketteki bilgilerden her seferinde bir kişiyle tanışacağını söyler. Böylece David bir yandan kendini değiştirmeye karar verirken, bir yandan da hiç tanışmadığı çocuklarına gizlice yardım edecektir. 




Aslına bakarsanız klasik bir kendini iyi hisset filmi diye tabir edebileceğimiz bir film Starbuck... Komedi öğeleriyle süslenmiş, neredeyse hiç kötü şeylerin olmadığı, her şeyin yerli yerinde düzgün işlediği bir yapı içerisinde, seyircisine mutlu olmayı vaat ediyor. Bir nevi kendi içinde aile olmayı anlatmaya çalışıyor. Aile kavramını irdelerken, bir yandan da sorumluluk almanın insanın büyüdüğüne dair bir gösterge olduğunu da alt mesaj olarak seyircilerine hissettiriyor. 


Çocuk sayısı bu kadar fazla olunca filmin senaryosunun zengin olması kaçınılmaz oluyor. Çünkü her çocuk yeni bir rengin temsili gibi filmin bir an için bile durağan olmamasını sağlıyor. Yerinde esprileri ve verdiği mesajlarla hafif ama ailece izlenebilecek bir film kıvamında olduğunu söyleyebiliriz. Tabii ailece izleyecekseniz, önce sperm bankası olayını çocuğunuza açıklamanız gerekiyor. Ne de olsa filmin başında bir de mastürbasyon sahnesi var. Bu yüzden de bazı şeylere hazırlıklı olmakta fayda var. 




Oyunculuklar genel olarak yerinde olsa da, kimi karakterler karikatürize olmaktan kaçamıyorlar. Bu vesileyle filmin bir kısmını absürtleşmesine neden oluyor. Konu zaten yeterince absürt nitelikler taşısa da, günümüzde olamayacak bir şey olmadığından gerçekçi bir varsayım olduğunu kabul etmek de yarar var. 


Sonuç olarak yerinde oyunculukları, özgün konusu ve keyifli vakit geçirmenizin garanti olduğu bir film. Hayal kırıklığına uğratmayacak ve filmin sonunda sizi iyi hissettirecek olması da cabası. Denemeniz de yarar var, lakin başyapıt da beklemeyin.