Sıkışmışlık hissi hemen hemen her varoşta yaşanılan bir duygudur. Bu yüzden de bu sıkışmışlık hissi, bir anlamda yeni bir düşünceyi doğurur. Madem buradan çıkamıyorum. O halde burasının neden kralı olmayayım? İşte bu düşünce sayesinde zorbalıklar, asilikler ve hatta kaos orataya çıkmaya başlar. Anarşizm tepeye vurur. Ne var ki temelinde aciz bir şekilde tıkılıp kalan insanlar vardır. İşte bahsedeceğimiz filmdeki BLOCK da böyle bir yer...
Filmin isminden de anlaşılacağı gibi Bu belalı yere, uzaylılar düşmekle en büyük hatalarını yapıyorlar. Çünkü burası Block ve buradan çıkış yok! Mahalledeki yaş grupları 15'i geçmeyen bir çete tarafından kollanıyor. Kollamak derken tabii ki ilk bakışta sadece kendilerini kolluyorlar. Çünkü düzen bunu gerektiriyor ve serserilik maalesef öğretilen bir şey değil. Koşulların zorlamasıyla başı boş kalma durumu var. Bunun neticesinde de çocuk diyebileceğim grup, bir anda bela ile eşdeğer anlama gelmeye başlıyor.
Uzaylılar bu bölgeyi tabii ki bilinçli olarak tercih etmiyorlar. Ancak rastgele gerçekleşen bu olay, bir anlamda bu kayıp gençlerin kendisini bulmasını sağlıyor. Öncelikle kırıcı, yıkıcı olan bu gençler, bir anlamda sorumluluk almaya başlıyorlar. Bunun neticesinde de olgunlaşmaya başlıyorlar. Tıpkı ülkemizdeki askerlik gibi. Çocuk kafasındaki gençler, bir anlamda sorumluluk tecrübesi ile yontuluyorlar. Üstelik bu sefer dünyayı uzaylılardan kurtarma şansları da var.
Attack the Block, son dönemde ortaya çıkan bilim kurgu furyasının bir üyesi denilebilir. Bu bağımsız bilim kurgular, bir nevi türü ayakta tutuyorlar. Üstelik zamanla kültleşmeye başlamaları söz konusu. Bu yüzden de tür sineması her defasında daha çok yeni örneklerin çıkmasına olanak veriyor. Üstelik filmimiz, klişelere girmeyi tercih etmeyerek gönüllerde taht kuruyor.
Uzaylılar, her daim ikiye ayrılıyorlardı. Ya iyiler ve insan dostular. Spielberg sağolsun, bu algıyı yerleştirdi beyinlere. Ya da işgal ve düşman kuvvetler. Bu yüzden de kötü taraftalar. Ancak daha önce kötü olup da kurban olan tarafta olmaları beklenmiyordu. Belki direkt olarak değil ama yine de kurban olsalar bu kadar olurdu şeklinde bir manzara söz konusu oluyor. Uzaylı yaratıkların, çocuklarla mücadelelerinde klasik zorlama sahnelerin yerine, günlük hayatta olabilecek yöntemler koyuluyor. Bu da çocukların mücadelesini inandırıcı kılıyor. Son dönemde hiç bu kadar başarılı kaçış sahneleri izlememiştim.
Aynı zamanda film son dönemin ot filmleri denilebilecek furyayla da akraba sayılır. Bu ot filmlerinde genelde geyik yapan tipler, bunun neticesinde komedi, şapşallıklar vesayre gibi öğeler ön plana çıkıyor. Attack the Block'da ise bu durum sadece yan konu olarak ele alınmış durumda. Nick Frost'u filme sahil etmek adına da bu yol izlenmiş olabilir, onu bilemeyeceğim. Lakin çok da başarılı olmuş. Yani aşı tutmuş!
Diğer bir parantez açılacak konu ise son derece başarılı yapılan uzaylı yaratıklar, bir nevi hayvan cinsine benziyorlar. Fosforlu dişleri ile adeta sinema için özgün bir keşif olmuş. Çok yabancı bir tür değilmiş gibiler. Yine de daha önce şurada gördük denilemiyor. O halde özgün dememizde hiç bir sakınca yok. Son derece başarılılar.
Yönetmen Joe Cornish adeta döktürmüş durumda. Oyuncu yönetimleri kusursuz. Halbuki filmdeki çocuk sayısına bakarsak, bu negatif sonuçlar doğurabilirdi. Aynı zamanda kadrajlar, kamera hareketleri çok başarılılar. Bunun sonucu olarak da Cornish'in yeni filmlerini takip etmek dışında bize şans bırakmıyor.
Filmin içinde çocukların da var olması nedeniyle, doğrudan da olsa mesaj verme güdüsüne gidilmiş. Bu yüzden de sistemi eleştirir laflar esirgemek sizin, seyircinin kulaklarına fısıldanıyor. Klasik zenci - beyaz konusuna zaman zaman girilirken, bir yandan doktorlar, polisler rahatça eleştiriliyor. Üstelik bu yönü sırıtmadan kotararak hanesine bir artı daha yazıyor.
Sözün özü dört dörtlük harika bir işle karşı karşıyayız. Tavsiye edilir. İleride kültleşirse de şaşırmayın lütfen!
PEST: Bu arada taş gibisin ha! Sevgilin var mı?
SAM: Evet
PEST: İyi olduğuna emin misin? Nerede?
SAM: Şu an Gana'da.
PEST: Afrikalı çocuklarla mı takılıyor?
SAM: Hayır orada çocuklara yardım ediyor. Kızıl haç ile birlikte gönüllü gitti.
PEST: Valla mı? Niye Britanya'daki çocuklara yardım etmiyor? Yeterince egzotik olmadıkları için mi? Burada bronzlaşamıyor diye mi?
***
MOSES: Eve git, kapıyı kilitle, ödevlerini yap ve Naruto izle!