Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

27 Eylül 2011 Salı

Bir Zamanlar Anadolu'da



Gece yarısı iyi ve kötünün bahçesinde, bozuk havanın tekinsizliği hakimdir. Bir avuç dolusu insan, bir cinayet davasının peşinden koştururken, kendileriyle yüzleşirler.


Kimisinin aklı evdeki karısındadır, hasta çocuğunda... Kimi yalnızlığın pençesinde maziye yenik düşmüştür. Kaçacak yeri yoktur. Bir diğeri her davada kendi yaşadıklarını, kendi iç davasını görmektedir. Yüzleştikleri her detay, onları farklı bir uçurumun kenarında olduğunu hatırlatır. Belki de uçurumdan kaçmak istemiyorlardır. Tam tersi uçurumdan aşağı kanatlanmak onlar için kurtuluştur. 


Hayatın sillesini yer insan... Şikayet eder fakat yapacak da bir şeyi yoktur. Hayatın devam ettiğini kavramıştır. Bu yüzden de içlerine sarılırlar. Yaşamları cehennemse, cennet onlar için yoktur. Yaptıkları işler ise araftır. Sonlarını bu arafta beklerler. 


İşte "Bir Zamanlar Anadolu'da" bu araf sürecini anlatır. 




Karanlığın örttüğü pişmanlıklar, sırlar, bilinmezlikler gün doğumu ile birer birer çözülmeye başlar. Geceyi aydınlatan araçların far ışıkları ve ayın yansıması, gerçeği gölgelerin arkasına saklar. Gölgeler yalancıdır. İnsanı yanıltır. Yanılan insan ne yapacağını bilemez ve saklar kendini. Bu film de saklanan bu insanları anlatır. 


Ölüm belki de insanları en iyi anlatan temadır. Filmin içindeki bu insanları da, işte en güzel ölüm anlatıyor. Morg telaşı içindeki insanların, ölüme ne kadar bağlı olduklarını, en azından sonlarının kıymete binmesini istemelerini, insan doğasının en mühim meselesi haline getiriyor. Bir cinayet üzerinden insanların portresini sunmaya çalışıyor.




Nuri Bilge Ceylan, Gökhan Tiryaki ile bir beyin fırtınasına girmiş ve devrim yaratacak aydınlatmalar yapmış. Bu çok özel ışıklandırma, filmin bir nevi baş rolü haline gelmiş. 


Kamera hareketlerinin nezaketi içinde, insanların ruhlarına dokunuyor. Kullanılan yakın planlar, dramatizasyonu üst seviyeye çıkarırken, tercih edilen genel planlar ise tam anlamıyla görsel bir şölen niteliği taşıyor. 


Karanlığın içindeki araçların ışıkları, bir nevi insanı büyülüyorlar. Bir yandan, diğer yana zıplayan farların ışıkları, aslında bir yerden, öbür yere savrulan insanların durumlarını özetliyor. Tıpkı dalından kopan yasak bir meyve gibi düşüyor yere yuvarlanıyor, sonunda kendini su akıntısına bırakıyor. İnsanların hayat dehlizinde kendilerini bıraktıkları gibi. 


Oyunculuklar genelde, her Nuri Bilge Ceylan filmde olduğu gibi çok başarılılar. Ercan Kesal için ekstra bir parantez açmak lazım sanırım. O kadar doğal oynuyor ki, sanki o karakterin içinde doğmuş gibi. Sanki hiç Ercan Kesal olmamış gibi. Muhtar, her şeyiyle hakim oluyor benliğine. 




Bir zamanlar Anadolu'da Nuri Bilge Ceylan'ın hakim olduğu taşraya götürüyor bizi. Tanıdığı bürokratik konulara sinemasını, insanların huzuruna sunuyor. Uzun süresine rağmen insanı koltuklarında sıkmıyor. Sıkılan insanlar da olacaktır tabii. Ne de olsa gerçek hayat da zaman zaman sıkıcı olmuyor mu?


Bir selam da Zeynep Özbatur Atakan'a vermek lazım. Böyle cesur bir sinemaya kucak açtığı için. Yapım açısından son derece meşakatli bir işe soyunuyor ve altından son derece başarılı bir şekilde kalkıyor. 


Nuri Bilge Ceylan'ın en olgun işine canlı tanık olmak istiyorsanız, bu çarpıcı yapıtı sinemada izlemeniz tavsiye edilir. 


POLİS: Halaybaşı olacaksın Arap! Bu hayatta halaybaşı olacaksın...


Hiç yorum yok: