Sinemanın en büyük kozlarından biri de devam filmleri olmuştur. Çünkü yeni bir şey üretmek yerine eskiye yeni eklemeler yapmak, sinema patronlarının işine gelir. Böylece hem tutan filmi tekrar piyasaya sürmüş olurlar, hem de filmin hayranlarını ufak yeniliklerle mutlu ederler. Bir nevi alan da memnun, satan da... Tam anlamıyla The Expendables 2 de öyle bir film...
Filmin en önemli yeniliklerinden biri, ilk filmin yönetmeni ve baş rolü olan Sylvester Stallone artık filmin sadece baş rolü konumunda bulunuyor. Bunun başlıca nedenlerinden biri de, filmi çekerken iki işle uğraşmanın verdiği yorgunluk olarak tanımlansa da, yapımcıların ilk filmdeki yönetim eksikliğini fark edişleri olarak da yorumlanabilir. Filmin başına Simon West getirilerek filme farklı bir boyut kazandırılmaya çalışılsa da, film ilk filmdeki kötü oyunculuklara hapsolmaktan kurtulamamış. Yani Simon West'in tek artısı daha iyi aksiyon sahneleri olmuş gibi gözüküyor.
Filmin konusu ise konu olmaktan öte durum hikayesi gibi. Korkusuz takımımız, Bruce Willes'in oynadığı Church'a borçludur. Bu borç karşılığında Çin'in kuzeyine düşmüş olan bir uçağın içinden çok gizli bir şeyler almaları gerekmektedir. Ancak istedikleri gibi gitmeyen işler sonunda Van Damme'ın kötücül karakteri ve adamları tarafından baskına uğrarlar ve olan olur, hem işlerini başaramazlar hem de ekipten biri mefta olur. Artık intikam zamanıdır ve ekip yine her yeri yıkıp döküp, adaleti getirmeye çalışacaktır.
Tam anlamıyla aksiyon yaratmak için oluşturulmuş bir senaryodan bahsediyoruz. Yan hikayeleri sığ, karakterleri derinliksiz, oyunculukların yerlerde süründüğü ama sınırsız eğlence vaat eden bir filmden bahsediyoruz. Üstelik ilk filmin espri kabiliyetinden daha üstün bir mizah anlayışı filme hakim durumda... Bunun neticesinde de eski ünlü aksiyon yıldızları tek tek sahneye çıkıp hünerlerini sergiliyorlar. Klişe esprileri ard arda sıralayarak bir nevi yarış içinde olsalar da, doğru yerlere yedirildiğinden izleyicilerin seyir zevkini sekteye uğratmıyor.
Tabii filmin kurgu anlayışında çeşitli çarpıklıklar var. Yani konuya hakim olmayan seyirciler kaşla göz arasında aldanabilirler. Ancak tam bir kaosun hakim olduğu kısa planların üst üste dizilmesinden ortaya çıkan kurgu anlayışı, kopuk sahnelerin ortaya çıkmasına ve bazılarının tam anlamıyla anlamsız olmasını sağlamış. Örneğin Arnold'ın kurtarıldığı kısımlarda adamın ışınlanırcasına yok olması, Chuck Norris'in fantastik filmleri andırırcasına özel güçlerinin olması, filme bir yandan mizahi bir unsur olarak monte edilirken, bir yandan da kendini ciddiye alması sonucunda kopuk kopuk bir videoklip kurgusunu akıllara getiriyor.
Filmdeki rol dağılımına baktığımızda ise Sylvester Stallone dışında Jason Statham başı çekerken, diğer ekip elemanları yan karakter olmaktan öteye gidemezlerken, bazıları neden ekipte onu bile anlamak mümkün değil. Özellikle Couture ve Crews filmde gereksiz yere göze batan ve hiçbir işlevi olmayan karakterler... Sırf bir espriye ev sahibi olsun diye kullanılan anlık piyonlar... Bu da onlar olmasaydı, başka karakterlere de yedirilebilecek anların olduğunu bizlere ispatlıyor. Örneğin Jet Li ve Dolph Lundgren de aynı esprileri pekala yapabilirlerdi.
Zaten yeni eklenen karakterlere baktığımızda Nan Yu ve Liam Hemsworth dışındakiler cameonun ötesine gidememişler. Arnold, Bruce, Van Damme, Chuck Norris senaryoya herhangi bir katkı sağlamıyorlar. Sadece filmin afişini şişiriyorlar. Bu da yapımcıların işine geliyor tabii ki. Jet Li de ilk filmdeki etkinliğini bu filmde cameo oyunculuğuna bırakmış. Görkemli bir seri dövüş sahnesinden sonra filmde varlığını sıfırlıyor. Belki de ilk filmin en çok sevilen kozlarından biri saf dışı bırakılıyor.
Sonuç olarak eğlenceli bir aksiyon filmi ötesine geçmeyen, heyecan dolu anların hep son anda çözümlendiği, nostaljik tatlar taşıyan bir film serisine dönüşen The Expendables 2, gelecek senelerde yapılacak devam filmleriyle daha çok unutulmuş aksiyon kahramanını hatırlatacakmış gibi duruyor. Baksanıza üçüncü film için Nicolas Cage, Wesley Snipes ile anlaşılmış bile... Michael Dudikoff gibi kült aksiyon yıldızları da listenin başında duruyor.
Lee Christmas: What's the plan?
Barney Ross: Track 'em, find 'em, kill 'em.
***
Barney Ross: I heard you were bitten by a king cobra?
Booker: That's right. But after five days of excruciating pain... the cobra died
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder