Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Alpeis (2011)



Yunan sineması yıllar boyu müzikleri ve estetik görüntü yönetimleri ile dikkat çekti. Ta ki Giorgos Lanthimos ortaya çıkana kadar... Onun yaptığı Köpek Dişi filmiyle Yunan sineması aniden boyut değiştirdi. Son derece özgün senaryoların ortaya çıktığı, acayip konulu filmlerin cirit attığı bir sinema pazarına döndü. 


Dogtooth dışında aynı ekolden gelen Attenberg ve şimdi de Alpler, aynı ekolün temsilcisi olarak yeni Yunan sineması diye tabir edebileceğimiz yola saptı. Bu sinemanın en büyük özelliği akla hayale gelmeyecek uydurma dünyalardaki sululuğa kaçmayacak derecedeki ciddilikte oyunculuklarla kendi içlerinde bir kara mizah yaratarak dramatik hayatları gözler önüne sunması... Bu tip filmleri anlatmak için en azından birini izlemeniz gerekiyor. 




İstanbul Film Festivali aracılığıyla yeni filmi de görücüye çıktı. Öyle bir akım ortaya çıktı ki, kimileri nefret ederek uzaklaştı. Diğer kesim ise yeni filmlerini izlemek için birbirleriyle yarıştılar. Festival programlarının en çok merakla beklenen filmleri halini aldılar. Hatta bir izleyicinin dediği gibi: "Köpekdişi'nden sonra bu filmi insanlar izlemek zorunda hissettiler kendilerini."


İşte bu noktada bu çarpıcı örneklerin ortaya çıkmasıyla beraber çıta her an yükseldi. Özellikle bol ödüllü senaryolardan sonra yeni hikayelerin daha da acayipleşmesini insanlar bekliyorlar. Hatta filmler ve seyirci arasında mazoşist bir ilişki doğmaya başladı. İzlerken acı çekiyorlar ama hoşlarına da gidiyor. Bu yüzden de oturdukları koltuktan kalkamıyorlar. Çünkü her an sarsıcı bir olay meydana gelebilir. Üstelik tekrara olabildiğince kaçmadan çeşitlilikte ve zenginlikte mizansenlerle filmler daha da çekici hale geldi. 




Alpler'in konusuna bir göz atalım hemen. Farklı işlerde çalışan bir grup insan toplanarak aralarında bir yardım kurumu kurmaya karar verirler. Bu kurum ücret talep edecektir. Ancak yaptıkları yardım son derece sıradışı olacaktır. Bu yüzden isimlerinin anlaşılmaması için, gruba Alpler adını verirler. Herkese bir dağın ismini kod adı verirler. Böylece icraatları başlar. İnsanların ölüm acılarını hafifletmek adına, ölen kişinin yerini kiralık olarak almaya başlarlar. Ölen kişinin özelliklerini taklit ederek, onun varlığını yaşatmaya çalışırlar. Hatta kurmaca gerçeklikler kurarak ölen bireyi daha çabuk unutması için yardımda bulunurlar. Ancak aralarından biri, gruba haber vermeden başka işler almaya başlayınca ok yaydan çıkar ve aralarında anlaşmazlıklar çıkmaya başlar. 




Bu özgün konu bile filmi izlemeniz için bir neden teşkil ediyor. Zaten önceki filmini izlediyseniz yönetmenin bu filmi çoktan izlemiş bile olabilirsiniz. Bu yüzden de cezbedici unsurları olan ve bunun yanında rahatsız etmeyi de başaran bir filmle karşılaşıyoruz. 


Filmin aslında içinde barındırdığı temel konular da var. Örneğin işinde başarısız ritmik cimnastikçi bir kızın gün geçtikçe kötüye giden hayatı, arkadaşının yardımıyla düzene girerken, ona yardım eden kadının düşüşe geçmeye başlaması ve onun yaptığı her şeyin üzerine kurulması filmin ironik olmasını da sağlıyor. 




Film belli anlarda fazla teatrelleşse de bilinçli yapılan bir tercih bu. Çünkü sonuçta konu itibariyle bir taklitçilik söz konusu oluyor. Bu da beraberinde farklı farklı oyunculukların birleşmesine neden oluyor. Film kimi zaman gerçeklikle, taklitçiliğin arasına kısılıp zaman kavramının kaybolmasına neden oluyor. Bu da beraberinde insanı hipnoz eden bir deneyim sağlıyor. Hiç bir acayiplik size garip gelmiyor ve hatta doğal olarak karşılıyorsunuz. İnsanlar bu acayiplikleri görmeye geliyorlar gibi. 


Bir grubun hikayesi anlatılsa da, temelinde sınırlarını fazlasıyla aşan bir kadının işine olan tutkusunu anlatıyor film. Bu yüzden de sınır aşımından dolayı filmin içinde şiddet düzeyi artabiliyor. Bilinmedik anlarda, şok patlamalar, şiddet gösterileri ortaya çıkarak sarsıcı bir deneyim olmasını olabilir kılıyor. Bu filmin her an ters köşe yapabileceği anlamına geliyor. 




Özgün senaryosuna rağmen, kimi zaman film kendi içinde kopuklar yaşayabiliyor. Bu yüzden de izleyenlerde eksiklik duygusu yaşatıyor. Aynı his, Attenberg'in üzerinde de vardı. Bir nevi Dogtooh'un fazla başarılı olmasının katkısıyla, insan o filmin derli topluluğunu ister istemez arıyor. Bu da takip eden örneklerin maalesef bir adım geride olmasını sağlıyor. Örneğin Alpler, Dogtooth'tan önceki film olsaydı. Belki de çok daha iyi eleştiriler alacaktı. Ancak sıralarının tam tersi olması beğeni kriterlerinin yüksek tutulmasına neden olduğundan eksik gibi kalıyor. 


Sonuç olarak tam olarak tatmin edemese de, senaryosuyla etkileyici bir film "Alpies"... Özellikle de çarpıcı anlarıyla Yunan sinemasına altın harflerle yazılabilecek düzeyde. Başyapıt olmasa da vasatın üstünde bir film olduğunu söyleyebiliriz. Kimbilir ileride kültleşerek başyapıt mertebesine de yavaş adımlarla çıkar. Ne de olsa özgünlük her zaman değerlidir. Yeni bir sinemanın keşfi için tavsiye ederken, önceki filmi beğenmeyenlerin de uzak durmasını tavsiye ederim. 









Hiç yorum yok: