Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

17 Nisan 2012 Salı

Atmen (2011)



İnsan ancak nefesi kesildiğinde nefes almanın önemli bir şey olduğunu kavrar. Özellikle boğulduğunda nefes her zamankinden önemlidir. Bir havuzun dibinde nefesini tuttuğunda, dayanamayacak raddeye geldiğinde nefes seni hayata bağlayandır. İşte öyle bir hikayenin içindeyiz. Nefesimiz kesilmiş ama kendimizi suyun altında hissediyoruz, o yüzden durum normal geliyor. 


Bu dokunaklı hikayeyle beraber, Avusturya'nın sessiz topraklarına gidiyoruz. Klasik müziğin ana vatanında ölümün sessizliği ile pişmanlığın duyulmayan çığlığına tanık oluyoruz. Bir gencin kaybolan hayatını toplama sürecini izlerken, aslında o karakterin içinde kendimizi sorguluyoruz. Gerçek olan şu an mı, yoksa geçmişte yaptıklarımız mı?




Roman Kogler adından bir genç... Henüz 14 yaşında istemeyerek işlediği bir suç üzerine ıslah evinde yaşamak zorunda kalan bir genç. Türlü işlerde çalışmayı denese de bir türlü başaramıyor. İçindeki bastırılamaz boşluğu dolduramıyor. Bu yüzden de babası kendine bir iş bulmasını, aksi takdirde sıradaki duruşmasında iyi niyetli görünmeyeceğini söylüyor. Bunun üzerine babasının verdiği gazeten bir cenaze levazımatçılığı işi buluyor. Bu işe kısa sürede uyum sağlarken, onca işte bulamadığını bu işte bulmaya başlıyor. Onu küçükken terk eden annesini ölü veya diri bulabileceğini hayal ediyor. Ölümün yanında durarak, ölümü anlamaya çalışıyor. Bu zaman içerisinde bir yandan kendini sorgularken, bir yandan da günahlarından arınmaya çalışır.




Avusturya'nın geçen seneki Oscar aday filminin yönetmeni ülkesinin en ünlü oyuncularından biri olan Karl Markovics... Özellikle amatör oyuncularla çalışmak isteyerek saf oyunculuğun gerçekliğini yakalamayı amaçlamış. Bu konuda da tartışmasız çok başarılı olduğunu söyleyebiliriz. İnsan duygularını son derece gerçekçi yansıtarak, insanı düşünmeye iten bir film yaratmış. Özellikle baş roldeki genç oyuncu Thomas Schubert, ilk filmi olmasına rağmen, kırk yıllık oyuncuymuşçasına filmi sırtında sırtlamayı beceriyor. Sade ama etkileyici bir performansa imza atıyor. Bunun belki en büyük nedenlerinden biri de yönetmenin oyunculuktan gelmesinden kaynaklanıyor. 


Film biçimsel olarak yerinde durmayı sevmeyen bir kameranın açısından bizlere yansıyor. Kimi zaman geniş alanlarda hareketsizleşse de, çoğunlukla pan hareketinin çokluğu ve zaman zaman aktüel kamera kullanımının varlığı hissediliyor. Görüntü yönetimi son derece tutarlı bir şekilde kotarıldığından, bu kamera hareketleri yerinde görünüyor. 




Film özellikle Roman karakterinin sessizliği üzerinden konuyu diyaloglara dayandırmadan sürükleyici bir şekilde ilerletmeyi beceriyor. Bu karakterin tanıştığı insanlar üzerinden etkileşimleri vererek, onun iç çatışmalarına, pişmanlığına, özlemine ve bunun gibi pek çok duygusuna seyircileri de içine alarak etkileyici bir deneyim sağlamayı başarıyor. 


Filmin içeriğinde yer yer serpiştirilen ufak ayrıntılar, filmin keyifli özelliklerinden biri. Islah evinin göründüğü kadar korkunç olmayışı, belki de ironik bir olay ama yine de suç işleyen gençlerin bu gibi konforlu yerlerde barınmaları belki de eğitici oluyordur. Dikkat çeken diğer bir ayrıntı da Roman'ın kaldığı odanın duvarlarındaki Türkçe yazılar... Genellikle insan isimlerinden oluşan kazıntılar olsa da, başka ironik bir şekilde kazılan yazılardan biri de "AŞK" yazısı... Sevgiye muhtaç gençlerin, bu temel haktan mahrum kalması diye yorumlanabilir. Ya da Türklerin çok fazla ıslav evine girdiği şeklinde bir yorum getirmek de mümkün. 




Sonuç olarak çarpıcı bir konu, iyi oyunculuklar, yerinde yönetmenliğiyle küçük bir başyapıtla karşı karşıyayız. Belki finali daha güçlü olsa tartışmasız bir şekilde başyapıt diyebilirdim ama şimdilik küçük boy demek daha olası gözüküyor. Özellikle Avrupa sineması örneklerine aşinaysanız, onların sinematografileri size hitap ediyorsa, bu filmi kaçırmamanız gerekiyor. İnsanın içine işleyen bu drama, belki de yılın en iyilerinden biri denilebilir. Özellikle ilk filmini çeken bir yönetmen için...







Hiç yorum yok: