Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

13 Mart 2012 Salı

Machine Gun Preacher (2011)


Her insanın farklı zamanlarda farklı hataları olur. Önemli olan bu hataları anlayıp, üstesinden gelmektir. Bu nedenle de çaba sarf etmesi gerekir. Ne de olsa zaman insanın aleyhine işler. Tabii her hata başka bir kapıyı açacaktır bu yüzden de hatalardan ders almak en büyük erdemdir. 

İşte bu tip hatalar yapmış bir adamın hikayesine yoğunlaşıyoruz. Gerçek bir hikayeden uyarlanan filmimiz, hatalarından dersler almak isterken bir anda farklı bir dünya keşfeden bir adamı anlatıyor. Belki anlayışlar da net olarak doğru bir şeyler yok ama herkesin kendi açısı vardır. 


Filmimizin hemen konusuna değinelim. Sam Childers, hapisten yeni çıkmış, ailesini çok sevse de pisliklerden paçayı sıyıramamış bir serseridir. Uyuşturucu, silahlı saldırı, adam yaralama ve bunun gibi suçlarla uğraşırken bir gün bir adamı öldürdüğünü sanır, bu yüzden de karısından yardım ister. Karısı bağlı olduğu kiliseye götürür Sam'i. Burada kutsanan Sam bir nevi hayatına yeni bir yön verir. Artık Tanrı adına savaşan bir adam haline gelir. Kendini pisliklerden arındırır, iş kurar ve ailesiyle iyi bir konuma gelir. Ancak bir gün kiliseye gelen Afrika'da çalışmalar yapan bir vaizden çok etkilenir. Bunun üzerine Sam de Afrika'daki bir yardım hareketine katılır. Burada Deng isimli bir özgürlük askeriyle tanışır. Sudan için savaşan bir askerdir. Sudan'daki RSA örgütüyle yoğun bir savaş içindedirler. Sam de onlara yardım etmek ister. Yokluk içindeki Afrika'da hayatına yeniden yön vermek isteyen Sam, buradaki çocuklar için savaşır. Ancak buradaki zorlukların yanında, gerçek hayattan kopma noktasına gelir. 


Gerçek bir yaşam hikayesiyle karşılaştığınızda amaçları olan adamları fark edersiniz. Bu amaçlar uğruna hayatındaki her şeyi veren ve bunun karşılığında ise birkaç insana daha çok yardım ettiğini düşünen gizli kahramanlar... İşte bu tip bir adamın hayatıyla karşı karşıyayız. 

Film iki farklı hikaye üzerinden işleniyor. Sam Childers'ın ilk dönem hayatı... Ve Afrika'daki hayat... İlk döneminde klasik motorcu serseriden, dini insanca sarılıp kendini bulan adam hikayesiyle karşılaşırken, ikinci dönemde Afrika'da bir efsaneye dönüşen yardım gönüllüsü bir adamı izleriz. İşte bu iki hikayenin de farklı yönleri vardır. 


İlki son derece toz pembe ilerlerken, diğerinin hafif açık tonlu bir yanı bile yoktur. Çünkü yüzlerce Afrikalı çocuk zalimce öldürülür. Onları umursayan kimse yoktur. Ve bu zalimliği durduracak bir kişi bile çıkmaz. Bu yüzden de ana karakterimizin üstlendiği misyon, bir nevi olması gereken insani yardımdan başka bir şey değildir. 

Hikayemizin Hristiyanlıkta kendini bulan karakterinin, bir nevi müslümanlığa karşı düşmanlık taşıdığını görürüz. Ancak bunun nedeni açıktır. Sudan da bunca zalimliği yapan grup müslümanlığı benimsemiştir. Hristiyanlar bunu kendi içlerinde dini bir savaş gibi görürler. Halbuki esas sorun iktidarın getirdiği acımasızlık ve diktatörlüğün sonucudur. Bu yüzden filmi biraz eleştirebiliriz. Çünkü gereksizce bir Hristiyanlık propagandası yapıyor. Sanki müslümanların hepsini katilmiş gibi gösteriyor. Bu noktada Haçlı savaşlarında meydana gelen Müslüman katliamları düşünüldüğünde, günümüzde gereksiz bir anlayış olmuş. 


Tabii ana karakter başlarda Hristiyanlık adına uğraşsa da, sonrasında yardım istediği dindar geçinen ama parasını lükse yatıran insanları gördükçe aslında olayın din olayı olmadığını fark ediyor. Çünkü Afrika'daki onca çocuk henüz dinin ne demek olduğunu görmeden bunca acıları göğüslemek zorunda kalıyorlar. İşte bu tarafıyla film biraz gidişini ve aslında anlatmak istediği meseleyi bizlere az da olsa hatırlatıyor. 

Sonuç olarak Machine Gun Preacher, meselesine yanlış yerlerden girip, sonunda doğru yerleri zor da bulan bir film. Vermek istediği mesajı tam anlamıyla veremiyor. Bu yüzden de arada kalmış vasat bir filmden öteye gidemiyor. Filmde klişeliklerin çokça kol gezdiğini de düşünürsek, sadece ilginç bir hayat hikayesine tanık olduğumuzu söyleyebiliriz. Film olarak olmasa da, kitap nezdinde anlatılan son derece ilgi çekici ve üzücü olayların cereyan ettiği bir coğrafyayı anlatıyor. Belki de film bağımsız bir film olsa, daha çok ilgi çekebilirdi. Bu haliyle vasat bir film olmaktan öteye gidememiş. Afrika'da dehşetin Amerikan gözüyle resmini görmek isteyenlere tavsiye edilir. 







Hiç yorum yok: