İnsanlar hayatlarından neden vazgeçerler? Hangi olay onları bir felakete götürebilir ve bazı kararların insan hayatına etkileri üzerine düşündüğümüzde, aslında bazı şeyleri yeterince irdelemediğimizi görürüz. İşte o anlardan birinde kaybedebilecek bir şeyinin kalmadığını düşünen bir adamın hayatına konuk oluyoruz.
Nick Beam karakterinin her şeyi var. Ancak her şeyden çok sevdiği karısını uygunsuz bir vaziyette bulunca, kendi hayatından vazgeçecek duruma geliyor. Öyle ki hayatında yapmayacağı şeylere kalkışıyor. Sevginin bir insanı ne halleri getirirken, bir yandan da ne tür durumlardan kurtarabileceğini bizlere gösteriyor.
O halde hemen filmin konusuna bakalım. Nick Beam işinde başarılı, güzel karısıyla mutlu bir adamdır. Ancak bir gün eve erken geldiğinde karısını patronuyla kendi yataklarında görür. Bu yıkıcı görüntünün üzerine şuursuzca arabasına atladığı gibi sürer. Varoş sokaklarında bir yerlere geldiğinde bir soyguncu arabasına atlar. Ancak bu soyguncu asrın hatasını yapmıştır. Çünkü hayatı ellerinden kaymış bir adamın yanındadır. Bu yüzden de Nick hiç düşünmeden son gaz gazladığı gibi Arizona'ya gider. Bu ikilinin birbirini küçümser tavırları bir kenara dursun, Nick intikam peşindedir. Bunun üzerine patronunun kasasını, tanımadığı bu siyah soyguncu adamla soymaya karar verir. Tabii işler sarpa sarar. Başka soyguncular, polisler, güvenlik görevlileri gibi aksiliklerle Başlarına türlü belalar açarlar, ancak bu iki adam bu süreç içinde birbirlerini tanımak için fırsat bulurlar.
Hollywood'un eskiden sıkça kullandığı yanlış anlamalar üzerine kurulu hafif komedilerinden biri daha sizlerle. Ancak bu sefer 90'larda geçen hikaye, saf komedi imgelemeleriyle desteklerken, durum komedisi yan türünden yararlanıyor. Böylece karakterlerinin bu garip durumlardan nasıl sıyrılacaklarını öğrenmek üzerine filmi izliyoruz.
Çağımızın belki de nedensiz komedi anlayışının öncülerinden bir film olabilir. Lakin günümüzdeki gibi içi boş ve sadece geyik üzerine gitmeksizin, bunun yerine kendi içinde aile kavramını irdelemeyi başarıyor. İşsizlik yüzünden soygunculuğa başlayan aile babası Terrence'in durumu ise pek iç açıcı olmasa da, hayatın gerçeklerinden bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
Ne kadar sevimli olsa da, içerisinde bolca klişe replik ve an barındıran Nothing to Lose, pek düşünmeden güzel vakit geçirmek insanlar için doğru bir seçim kabul edilebilir. Özellikle de Martin Lawrence komedilerini ve Tim Robbins'in saf oyunculuğunu seviyorsanız bu film sizin için altın madeni olabilir. Tabii çok da mana yüklememek lazım. Ne de olsa bu bir hafif komedi filmi, bir bakıma da yol filmi... 90'ların cezbedici atmosferini özleyenler için....
T. Paul: Okay, when you meet my wife, she don't know nothin' about my sideline gig.
Nick Beam: You mean she doesn't know you're a thief?
T. Paul: Hey, I'm not a thief. Okay? I just dabble in future used goods.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder