Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

7 Mart 2012 Çarşamba

Martha Marcy May Marlene (2011)


Son yıllarda meydan gelen çeşitli olaylarla beraber, insanlar ya inançlarını yitirdiler, ya da kendilerine inanacakları yeni bir şey bulma ihtiyacı hissettiler. Evet neden bahsettiğimi anladınız: Tarikatlar... Özellikle Amerika başta olmak üzere dünya genelinde tarikatların çoğalmasıyla beraber sahte peygamberlerde artışlar dikkati çekmeye başladı. 


İlk başlarda güvenilir gibi görünen fakat işin içine girdiğinizde gün geçtikçe yozlaştığı fark edilen bu tarikatlar, bir yandan dini sömürürken, diğer yandan da çaresiz, cahil ya da inançlarla arası olmayan insanları tüketmesiyle çağdaş insanın kanını dondurmaya devam ediyorlar. 




Çünkü kendi içlerinde kurulan doğruların, müritlerine geçirilirken adeta beynin yıkanması ve sıradışı yöntemlere baş vurulması gün geçtikçe insanlığın sömürülmeye müsait taraflarının olduğunu kanıtlayan şeylerden biri. Özellikle de genç kızların, tarikatlar için biçilmiş kaftan olduğu gerçeği var. 


Bunun sebebi de çok açık olsa gerek. Genç kız, hem masumdur, hem savunmasızdır. Beyni kolay yıkanabilir. Buna ek olarak istediğiniz her şeyi yapabilirler. Bir insanın içindeki korkuyu alevlendirmek, itaat etmenin olası kuralıdır. Bu yüzden genç kızlar daha çok korkar. Buna ek olarak cinsel istismar da cabası olduğu gerçeği var. 




Kendini ilahi bir kişilik olarak tanıtan bu tarikat liderleri, nasihatları ve vaazlarıyla kendi içlerinde çarpık da olsa bir düzen kurmayı amaçlıyorlar. Böylece doğruyu yaptığına inanan bu kişilikler, sapıkça emellere alet ediliyor. olay cinsel istismarla da kalmıyor, soygun, gasp ve cinayet boyutlarına kadar ulaşıyor. 


Böylece dini kullanarak bir yandan inançlarını istedikleri temele uydururlarken, evden kaçmaya müsait, aile tarafından dışlanan ya da şiddete uğrayan insanlar, kurtuluşu bu ve bunun gibi tarikatlar ya da örgütlerde buluyor. Tabii sonuçlarından anlaşılacağı üzere kurtuluş, arınmadan çok bir sona doğru ilerliyor. 




Sinemacılar da her gün başkası kurulan bu tarikatlara tarafsız kalamıyor. Bu yüzden de aynı yıl iki film çıktı. Birisi daha önce incelediğimiz "Red State" iken, bir diğeri de şu an incelediğimiz "Martha Marcy May Marlene"... Red State daha çok tarikatlarla dalga geçerek, kara mizaha kaçan bir filmse, MMMM ise bir bu konuyu gerilim ve drama ile harmanlayan ciddi bir yapım olduğu aşikar. 


Kısaca filmin konusuna değinelim. Martha bir gün kız ve erkeklerle dolu bir evden kaçmaya çalışır. Ablasını arar ve onu almasını ister. Ne olduğunu anlamadığımız bu kızın dünyasında bir yolculuğa çıkarız. Çünkü ablasının yanında gerçek hayata uyum sağlamaya çalışırken, aslında bir tarikatın içinde tarifi mümkün olmayan acıların esiri olmuştur. Geri dönüşlerle tarikat hayatının gerçekleriyle yüzleşiriz. Tabii bu iki zaman arasında ortaya bir nevi paranoyak durumlar meydana çıkar. Çünkü kızımızın psikoloji çoktan bozulmuştur bile...




Aileyi arayan genç bir kızın, aile adı altında çarpık bir yapılanmanın içine girmesini anlatıyor filmimiz. Tabii burada yaşadığı cinsel istismar, cinayete tanıklık ve yeri geldiğinde ikinci sınıf biri olarak davranılması, o yaşta bir genç kızın ister istemez travma yaşamasına neden oluyor. Bu yüzden de orada benimsediği hayatı, modern yaşama da uygulamaya kalkıyor. Tabii formüller birbirini denk gelmeyince, duygusal bir bocalama, neyin gerçek neyin yalan olduğunu ayıramama ve zaman kontrolünün kaybı yaşanıyor. Bu tip travmanın etkileri tabii ki kolay aşılamıyor. 


Filmin baş rolündeki Elizabeth Olsen, adeta tek başına döktürüyor. Geçen sene Jennifer Lawrence vakasında olduğu gibi bu sefer de Elizabeth Olsen'i sinema keşfediyor. Harika gülümsemesi, güzel yüzü ve karakterinin psikolojik değişikliklerini yansıtmasıyla adeta kendini aşıyor. Sosyetik ablalarının aksine iyi bir oyuncu olma yolunda olması, bu senenin en iyi keşiflerinden biriyle karşılaştığımız gerçeğini bizlere fısıldıyor. 




Filmin flashbackli kurgusu, zaman zaman öyle karışıyor ki, zamanın geçmiş mi, yoksa gelecek mi olduğunu şaşırıyorsunuz. Bu yüzden de bir an bile dikkatinizin dağılmaması gerekiyor. Dingin bir tempoda ilerleyen filmin uzun ve genel planlara bol bol başvurması her seyirci için tahammül edici olmayabilir. Ama yine de akıcı ve merak uyandırıcı bir konusu olduğu gerçeği filmi izlenebilir kılıyor. 


Sonuç olarak tarikat gerçeğini tüm çıplaklığıyla resmetmesi, iyi oyunculuklar ve gerici atmosferiyle iyi bir gerilim filmiyle karşı karşıyayız. Bu tip konulara meraklıysanız, ya da bağımsız filmlerin sağladığı serbestlikten hoşlanıyorsanız bu film size göredir. 


Martha: Is it true married people don't fuck? 



Hiç yorum yok: