Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

3 Ocak 2012 Salı

The Forgiveness of Blood (2011)



Ülkemizdeki en büyük sorunlardan biri olan kan davası, aslında sanıldığı gibi Türklere özgü bir kavram değil. Aklımızı çalıştırdığımızda dahi örnekler bulabileceğimiz bu olay, dünyanın belli kesimlerinde hala vuku bulan kara bir leke konumunda olmaktan kurtulamadı. 


Özellikle çeşitli edebiyat eserine de esin kaynağı olan bu konu, Shakespeare'in ünlü eserinde Romeo ve Juliet olarak bizlere romantik sosla gösterildi. Aslına bakarsanız bu romantik sos gerçek hayatta bu kadar da romantik değil. Ne de olsa insanların ölümleri ön planda ve nesiller boyu bir düşmanlığa dönüşüyor. 




İşte tam da bu konu hakkında bir film daha bizleri ziyaret etti. Adı The Forgiveness of Blood... Adından da anlaşılacağı üzere, bir kan davasına farklı bir yöreden ulaşıyoruz. Arnavutluk cephesinden geliyor bu sefer hikayemiz. Belli ki orasının da insanları tahammül konusunda biraz hoşgörüsüzler. 


Filmin yönetmeni "Maria Full of Grace" filmiyle, ilk filminde hatırı sayılır bir çıkış yapan Joshua Marston... Kurmacanın içinde gerçekçi yaklaşımıyla, olayları oldukları gibi göstermeyi seven yeni bir yönetmenle karşı karşıyayız. Üstelik dünya sorunlarını özellikle incelemeyi seviyor. Baksanıza ilk filmi Kolombiya'daki olayları anlatırken, bu son filmi de Arnavutluk kırsallarındaki bir olaya parmak basıyor. 




O halde çok da beklemeden filmin konusuna değinelim. Rudina ve Nik bir lisede okuyan öğrencilerdir. Hayat dolu, derslerinde başarı gösteren Rudina, geleceği parlak bir öğrencisidir. Nik ise haylaz, eğlence peşinde, ancak bunlara rağmen babasına yardım edip onun yerini almak isteyen bir gençtir. Okuldaki bir kıza da vurgundur. Nik ve Rudina, iki küçük kardeşi ve anne ile babası Arnavutluk'ta ekmekçilik yapan bir ailedir. Ancak pek anlaşamadıkları bir aileyle sürekli kavga etmektedirler. Bir gün evin babası ve çocukların amcaları, bu aileye karşı gözdağı vermeye giderler. Ancak bu olay, bir anda cinayetle sonuçlanır. Bu cinayet sonucunda amca hapsi boylarken, baba dağlara doğru kaçar ve ortadan kaybolur. 




Artık yeni dönem başlamıştır. Kan davasının kuralları geçmektedir. Buna göre evin babadan sonra gelen oğlunun töre gereğine göre kırk gün boyunca evden çıkmayıp yas tutması gerekmektedir. Babanın kaçması sonucu iyice deliren diğer aile ise bu kuralların ihlal edilmesini bekliyordur. Bu yüzden ailenin en büyük geçim kaynağı olan ekmekçiliği evin büyük kızı Rudina üstlenmelidir. Buna göre okulundan uzak kalacak ve ailesine bakmak zorunda kalacaktır. Kız başına bu dertlerle uğraşa dursun, Nik ise öldürülmemek için bir evin içine hapsolur. Dünyaya kapanan bu hayatta, Nik'i ziyaret eden arkadaşı ona telefonuyla olan biteni göstermeye çalışır. Bu vesile ile okulda bu iki genç çok popüler olurlar. 




Temelinde bir kan davasının sürecini anlatıyor filmimiz. Bu süreç içerisinde ailelerin nasıl uzlaşacağını, hukuki bakımından neler yapılacağını, kasabadaki değişkenlerin neler olduğunu izliyoruz. Özellikle yöreye özgü gelenekler filmin bir nevi rengi konumuna geliyor. Çünkü kan davasının çok sık görüldüğü bu ülkede, arabulucuk diye bir meslek söz konusu... Aileler bu arabulucular sayesinde kan davalarını bitirebiliyorlar. Bu ve bunun gibi çeşitli adet ve geleneklere tanık oluyoruz. 




Tabii kan davası filmi olarak lanse edilse de film, aslında iki gence dair bir büyüme hikayesi, hayata dair bir hikaye izliyoruz. Bu hikayenin iki farklı açıdan zorlukları gözlerimizin önüne yansıyor. Tabii bu zorluklar kadın ve erkek yönünden olmak üzere ikiye ayrılıyor. 


Rudina, kız bakımından zorluklarına bakıyor filmin. Başarılı bir öğrencinin okulu bırakarak iş hayatına atılmasını izliyoruz. Bu yüzden son derece zor durumda, hayatı olumlu anlamda ilerleyecekken tepetaklak oluyor. Ancak tüm zorluklara, tacizlere rağmen o, ayakları üzerinde tutunmayı başarıyor. 




Diğer bakış açısı ise Nik yani erkek tarafından gösteriliyor. Bu sefer ise tamamen özgürlüğüne düşkün bir gencin evde sıkıntılı anlar yaşamasına tanık oluyoruz. Dışarıdaki varlığı dahi ölüm nedeni olabilecekken, onun kaçış hayallerine ortak oluyoruz. Tamamen bencil ve kendini düşünüyor. Aklındaki tek şey, okuldaki beğendiği kızı etkilemek... Kan davası umurunda değil, onun için sadece bir oyun... Ancak karşı tarafın tacizleri, tehditleri karşısında ölümün soğuk nefesi ile karşılaşıyor. Bu zaman gelene kadar evinde küçük kardeşlerine bakmak zorunda kalması onun için büyük sıkıntılara neden oluyor. 


Sonuç olarak farklı bir yerde, farklı inanışların hakim olduğu bir bölgeye ziyaret ediyoruz. Gerilimin hat safhada olduğu bu yerde, zamanın durağanlığı ve insanların hoşgörüsüzlüğü sizi çileden çıkartsa da, dünyaya farklı ama bizlere çok da değişik gelmeyen bir hikayeye tanıklık ediyoruz. Oyunculukların son derece yerinde olduğu, bu gerçekçi film, geçtiğimiz yılın eli yüzü düzgün işlerinden biri olarak yerini alıyor. Kan affetmese de, sineması affettiriyor...




Hiç yorum yok: