İnsanlar gördüklerine inanırlar. Bu yüzden insanları kandırmak çok kolaydır. Önemli olan şey, biraz el çabukluğu, biraz sunuş zekası, biraz da iyi planlama ve zamanlamadır. Bu yüzden de buna sihir denir ya da bu işi yapanların arasındaki tabiriyle gösteri dünyası denir.
O halde gösteri başlasın diyoruz ve Shade filminin sihirli dünyasına geçiyoruz. Aslında sihir derken gerçek anlamda bir sihirden bahsetmiyorum. Daha çok üçkağıtçılık desek yeridir. Çünkü Shade, bildiğiniz kumar dünyasında pokerin düzenbazların hikayesini anlatıyor.
Çok uzatmadan filmimizin konusunu anlatalım. Charlie Miller ve Tiffany, kendilerince çeşitli üçkağı işleri yapan bir çifttir. İnsanları dolandırarak lüks hayatlarını yaşarlar. Tabii en büyük düzenbazlık sahneleri, poker masalarıdır. Bu yüzden de Tiffany yolunacak kazları bulurken, Charlie de bu kazları yolacak inandırıcılığı sağlar. Ancak artık bu ikilinin kafasında daha büyük bir iş vardır. Efsanevi poker oyuncusu Dean Stevens'ı kendi alanında yenmek ve en büyük poker düzenbazın kendileri olduğunu kanıtlayıp, büyük para kaldırmak genelde hedefleridir. Bunun için eski ortakları Vernon'u kadroya dahil ederler. Ancak önceki işlerinde Vernon'a fena kazık atan bu ikili, Vernon'un güvensizliğini taşıyordur. Üstelik eski eşi Tiffany, yine yelkenleri Vernon'un lehine indirmişken; yeni bir üçkağıt söz konusu mudur? İşte tüm mesele budur.
Klasik ve seyircilerin sevdiği bir üçkağıtçılık hikayesiyle karşı karşıyayız. Malum soygun filmlerini son yıllarda çok çekilmeye başlandı. Bu da bir nevi aynı temalı bir film sayılabilir. Çünkü yine büyük mebla bir para söz konusu ve yine planlı üçkağıtlar silsilesi baş gösteriyor. Bu yüzden de soygun filmi derken çok da yanılmayız.
Üstelik seyircinin bayıldığı bazı numaralar da filmin başından sonuna kadar filme hakim durumdalar. Bu numara bildiğiniz şaşırtmalı hareketlerin sunulduğu sürpriz finaller, ya da sürpriz bölümler desek yerindedir. Bu yönteme çok fazla başvuran bir film Shade... Kimin kimi kandırdığı bir an bile belli değil. Dikkatli seyirciler belki tahmin edebilirler ama yine de hilelerini güzel saklayan bir filmle karşı karşıyayız.
Zamanın normal statüdeki oyuncuları, şimdinin yıldız konumundaki oyuncuları bir araya gelmişler. Saymak gerekirse Gabriel Byrne, Thandie Newton, Stuart Townsend, Jamie Foxx, Slyvester Stallone, Melanie Griffith, Hal Holbrook sayılabilir. Hepsi de tek başlarına adı duyulmuş oyuncular olduğu için, günümüzün kadroları arasında güçlü bir görünüme sahipler.
Özellikle bunca iyi kadroya rağmen belli başlı kişiler dışında neredeyse her oyuncunun eşit ya da kısa rolleri mevcut filmin içinde. Bu yüzden de tadını çıkarmak yerine tek yudumluk performanslarla yetinmek zorunda kalıyoruz. Özellikle Stallone filmin bölüm sonu canavarı konumunda, bu yüzden de filmin sonunda ancak karşılaşıyoruz. Buna rağmen genelde dengeli oyunculuklar hakim filme. Özellikle ön plana çıkan kişi yok.
Bu kadar olumlu şeye rağmen filmin olumsuz yanları da yok değil hani. Bunların başında senaryonun başı boşluğu denebilir. O kadar savruk ki, sadece filmin sürprizleri için film yapılmış gibi gözüküyor. Aralardaki bağlantı noktaları birkaç replikle geçiştirilmiş gibi görünüyor. Bu yüzden de kopuk kopuk sahnelerle karşılaşmamız kaçınılmaz oluyor.
Hatta bazı sahneler niye çekilmiş anlayamıyorsunuz. Sadece çekilmek için çekilmiş gibi geliyor size. Bunun dışında karakterlerin başına bela karakterler musallat ediliyor. Bir mafyanın tetikçileri ve kabus gibi bir sivil polis... Ancak her iki takipçi de onca ısrarlı direnişlerine rağmen, tatmin etmeyen sebeplerle adamlarımızın peşini bırakıyorlar. Bu açıdan da yan karakterlerin zayıf kaldığı söylenebilir.
Sonuç olarak poker filmlerini severler için ilk seçenek olmasa da, bir alternatif olabilir. Sonuçta yıldız oyuncu kadrosu beklentilere yanıt verecektir. Ancak öbür yandan da senaryodaki falsolardan rahatsız olabilirsiniz. Film halkın tabiriyle vizyon filmindense, tv filmi filmi havasında seyrediyor.
Poker ve üçkağıtçılık filmi severlere...
Stevens: I was mucking cards since before you were born.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder