Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

7 Ocak 2012 Cumartesi

La piel que habito (2011)


Her insan istediğini elde edemez. Bu yüzden de pes ederler. Ancak bazıları da tam tersini yapar. Gerçeği kabullenmezler. Onlar için imkansız yoktur. İmkansızlıklar kaybedenler içindir. O ise kazanan olmalıdır. Bu yüzden de çaresizliğin de etkisiyle kimsenin yapamayacağını onlar denerler. 

Peki en sevdiği insanı kaybeden biri ne yapar? İşte bunun sorunu bazı filmler defalarca soruyorlar. Onlardan birisiyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Üstelik bu sefer Almodovar'ın kanatlarında seyretmeye hazır olun. Çünkü usta yönetmen son derece karanlık atmosferli bir filmi gözlerinizin önüne seriyor. 


O halde filmimizin konusuyla başlayalım hemen. Robert Ledgard, işinde son derece başarılı bir estetik cerrahtır. Öyle ki, insan cildi üzerine önemli çalışmalar yapmıştır. Ancak bir gün karısının olduğu araç bir kaza sonucunda yanar. Bunun sonucunda da karısının vücudunda vahim yanıklar ortaya çıkar. Bu yüzden de karısı için fedakarca çalışmaya devam eder. Robert, karısının kendisini görmesini istemediğinden bulunduğu ortamdaki aynaları kaldırtır. Bir anlamda karısına fark ettirmeden yüzünü geri vermelidir. Bu yüzden estetik cerrahide tüm olanakları seferber eder. Fakat ne yazık ki bir sabah karısı yatağından kalkar ve pencereden dışarı bakmak ister. Bir anda camda yansımasıyla karşılaşınca kendinden geçer. Bunun sonucunda da intihar eder. Robert bu travma ile yüzleşirken, küçük kızlarına iyi bakmak istemektedir. Ancak kızı da bir olay sonrası aklını yitirir. Bu zimcirleme felaketler sonucunda Robert yeni bir deneye başlamıştır. Evine hapsettiği bir kadının üzerinde yeni ürettiği deriyi deniyordur. Bu deneyin altındaki gerçekler, bir gün evin kalfası Marillia'nın oğlunun eve zorla girmesiyle ortaya çıkmaya başlayacaktır. 


Almodovar'a ilk dönemlerine döndü diyenlerin fazlaca olduğu bir filmle karşı karşıyayız. Bunun söylenmesinin en büyük nedeni ise belli ki, Hollywood'a kaptırdığı oyuncusu Antonio Banderas'la tekrar çalışması olarak gösterilebilir. Bu işbirliği eskiden hınzırca filmlere vesile oluyordu. Tabii Almodovar o dönemlerinde bu kadar karanlık filmler yerine kara mizaha bulaşmayı yeğliyordu. Şimdiyse başlı başına gerilimle bizlerle. 

Elena Anaya, bir eve hapsolmuş güzel Vera Cruz rolüyle, aslında gizlenen bir sırrın garip karakterini canlandırıyor. Yıllarca kapalı kalmanın öfkesini içine atıyor belki, ancak o güzel yüzünün altında masum bir kişi de gizli değil. Bu açıdan bakıldığında son derece iyi hesaplanmış bir karakterler baş başayız. Anaya olmasaydı belki de bu kadar inandırıcı olmayacaktı. Çünkü cinsel kimlik bunalımları farklı birinin ellerinde olsa olsa müsamereye dönüşürdü. 


Filmimiz temelinde gerilim - drama türleri içinde dolaşsa da, uzaktan da olsa bilim kurgu ile de ilişkilendirilebilir. Çünkü sonuç olarak genetikleriyle oynan bir deri üretimi söz konusu... Bu da bir nevi bilim kurgunun uzağında duran bir şey değil. Ancak film çok da bu sularda dolaşmak istememiş belli ki... Olayların günümüz tabir edilen kısmında sadece bir yıl ilerisine giderek 2012'de geçmesini öngörmüş. 

Kurgu bakımından baktığımızda ise film öyle dozunda kurgulanmış ki, tam da böyle olmalıydı diyorsunuz. Üstelik öyle karışık kurgu oyunlarına başvurmamış film. Sadece birkaç flashback denemiş. Bunları da zamanlaması kusursuz tasarlayarak filmin tatmin edici bir sonla bitmesini sağlamış. 


Çoğu filmde seyirciyi rahatsız edebilecek sahneler var diyebilirim. Bu filmde de aynı şey söz konusu denilebilir. hayatın her ne kadar gerçeği olsa da, bazı izleyiciler cinselliğin yoğun olduğu filmleri izleyemiyorlar. Bu yüzden de bu filmde de çok olmasa da cinsellik var. Almadovar varsa, zaten kesin vardır demek belki de en uygunudur. 

Hitchcock filmlerinde görmeye alıştığımız tekinsizlik durumu, bu filmin geneline yayılıyor. Merak unsurlarının da devreye girmesiyle film bir anda heyecan verici bir seviyeye oluşuyor. Günümüzün gerilim anlayışının gittikçe gelir geçerleştiğini düşünürsek, eskiye ayak uyduran filmler dikkat çekiyorlar. Onlardan biri de La piel que habito...


Antonio Banderas ise Hollywood'ta tökezleyen kariyerini düzeltme yolunda diyebiliriz. Çünkü düşük yüzdeli mimiksiz oyunculuğu son derece yerinde olmuş. Zaten psikopat bir adamın mimiksiz olması en doğru seçimdir. Çünkü onların hedefleri vardır. Durdurulamayacaklarını düşündükleri için, kaygıları mimiklerine yansımaz. 

Kendi içinde sürprizler barındıran, zaman zaman benim tabirimle sayko filmliğe doğru göz kırparken, gayet yerinde gerilimi ve atmosferi filmi ilgi çekici yapıyor. Tavsiye edeceğim filmlerden biri halini alıyor. Özellikle kullanılan mekanlar göz alıcı ve iyi bir sanat yönetiminin yansıması olduğunu da belirtmem gerekir. 


Sonuç olarak her kesime hitap etmese de, özgün senaryolu filmlerden birine kucak açmanızı tavsiye ederim. Usta Almadovar yaşlandıkça yıllanmış bir şarap gibi yükselmeye devam ediyor. Onun bu başarılı kariyerine canlı tanık olmak istiyorsanız bu filmini de kaçırmayın derim...



Norma: Clothes make me feel claustrophobic. I wish I could stay naked all the time. 




Hiç yorum yok: