Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

5 Ocak 2012 Perşembe

The Help (2011)



Irkçılık... Belki de dünyanın en büyük sorunu olsa gerek. Çünkü insanlar birbirlerini sırf renkleriyle yargılayıp değerlendirebiliyor. Bununla kalmayıp onları öldürebiliyorlar. İşte bu noktada işin içinden çıkılmaz bir noktaya geliyoruz. Renkler insanın kaderini belirliyor. 


Amerika'daki hani şu siyahlara karşı yapılan hain ayrımcılık dönemlerine... Bir nevi Nazilerin yaptığını beyazlar yapıyorlar. Renkliler buradan girer, renkliler burada tuvaletlerini yapar, renkliler burada yerler. Bir nevi statülerini uygun görmedikleri bu insanları, insan yerine koymuyorlar. İşte o dönemleri bir de hizmetçilerin gözünden görelim demişler: The Help...




Gelelim filmimizin konusuna; Aibileen, beyazların arasında hizmetçilik yapan bir kadındır. İşine o kadar bağlıdır ki, hiç bir hata yapmaz. Onun gibi her evde bir siyah kadın hizmetçilik yapmaktadır. Beyazların çocuklarına kendi çocukları gibi bakarlar, bahçeyle ilgilenirler, evin alışverişinden, yemeğine, temizliğine kadar her şey onların sorumluluğu altındadır. Ancak bunlara rağmen beyazlardan takdir görmezler. Üstelik o dönemler ırkçılığın önplana çıktığı buhran dönemleridir. Her gün bir siyah, tarikatlar tarafından katledilmektedir. 


İşte bu karışık dönemde Skeeter isimli bir kız, diğer kızların düştüğü evlilik derdinden sıyrılarak, iş hayatında bir yerlere gelmek istemektedir. Bu yüzden de oturduğu yerin etrafındaki zulüm gören siyah hizmetçiler adına bir kitap yazmak ister. Bu kitap bu hizmetçilerin gözünden bakacaktır. Üstelik bir beyazın müdehalesi olmadan bu fedakar kadınların hakları için yazılan ilk kitap olacaktır. Bu yüzden de Skeeter, Aibileen'den yardım ister. Ardından Mimmy de aralarına katılacağı kitap yazma macerası böylece başlamış olur. 




Film insanların iki yüzlülüğünü ortaya koyuyor. Bir yandan Afrika'daki çocuklara yardım etmek için yardım geceleri düzenleyen hali vakti yerinde beyazların evlerine konuk olurken, diğer yandan da yanlarındaki çalışanlarına sırf renkleri yüzünden çifte standart uyguluyorlar. Bu da onların aslında yanlarındakilere yardım edemeyecek acizlikte olduklarını gözler önüne sürüyor. 


İnsanların eşit şartlarda çalışmaları umursanmaksızın, kaderlerinin biçildiği şekilde bir çöp gibi zamanı geldiğinde bir kenara atıldıklarını görüyoruz. Size vefasını sunan bu insanların, gün geldiğinde kapı önüne koyulması, insanın kendi türüne ihaneti olarak da kabul edilebilir. 




The Help, yürekli bir beyazın, dönemin buhranlı havasında kahramanca insanların dışladığı ırk siyahların, söz sahibi olabilmesini konu ediniyor. Çünkü her insan eşit şartlarda yaşamayı hak ederler. Kimse diğerinden üstün değildir ki, yapılan görevlere göre bazen siyah kesim bile üstün olabiliyor. Nedeni ise basit... Beyazlar daha kendi çocuklarına bakacak acizlikteyken, bu rengi beğenilmeyen kadınlar, kalplerini beyaz bebeklere açıyorlar. Onların sayesinde şu an olabildiği insanlara dönüşüyorlar. Bu yüzden da vefanın saygıya hasret direnişi, bu filmin karelerinde gizleniyor. 


Filmin senaryosu bir nevi roman içinde roman şeklinde ilerliyor. Seslerini duyurmak isteyen kadınların çığlıkları isimsiz bir kitapta duyuluyorlar. Öyle ki, kitap bir anda popüler oluyor. Malum bu isimde başka bir kitaptan uyarlanmış olması da, sinemada bolca gördüğümüz film içinde film temasını başka bir boyuta taşıyor. 




Filmimizin oyunculuk performansları öyle güçlü ki, bu seneki ödül listelerinde en az üç oyuncuyu gözü kapalı yazabilirsiniz. Kısaca Viola Davis, Octavia Spencer ve Jessica Chastain filmin en ağır topları konumundalar. Öyle ki her birine Oscar verseniz sırıtmaz. Tabii ödül listelerinde adı geçmeyen ama son derece sağlam oynayan diğer oyuncular da var. Örneğin Sissy Spacek, Ahna O'Reilly, Cicely Tyson, Allison Janney... Özellikle bazı mimikler o kadar etkileyici ki, gözlerinizden yaş geldiğini fark edeceksiniz. Bilhassa Constantine'in evden kovuluş sahnesi ile Aibileen'in gönderiliş sahneleri duygu selinin akmasına neden oluyor. Buna ek olarak abartılı oynasalar da yine de rollerinin gereğini yapan iki oyuncu daha var. Onlardan biri Emma Stone, diğeri de Bryce Dallas Howard... Özellikle de Howard, abartının ötesine geçiyor. Emma Stone ise bildiğiniz gibi sempatik...




Sonuç olarak Hollywood sevdiği film türlerinden birine imza atıyor. Geçmişin kara lekelerini ön plana çıkartarak bir nevi af dileme ritüeli sunarken, Spielberg'ün Mor Yıllar'ından seneler sonra bu tarzda bir filmi ancak seyirci karşısına hakkıyla sunabiliyor. Her karakterin bir oyunculuk gösterisi olduğu film; idealler, kayıp hayaller, insanlık, iki yüzlülük hakkında dokunaklı bir hikayeyle başarıya ulaşıyor. Bu tip ağır dramaları sevenler için tam anlamıyla ziyafet diyebiliriz. Tavsiye ederim. 



Minny Jackson: Minny don't burn fried chicken. 


***


Aibileen Clark: You is kind. You is smart. You is important. 



Hiç yorum yok: