Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

31 Aralık 2011 Cumartesi

Mission: Impossible - Ghost Protocol


Her dizi bir gün sinemada bir filminin olmasını hayal eder. Çünkü başarıları böylece kanıtlanmış olur. Tabii diziler orijinal kadrolarıyla sinemaya her zaman gelemiyorlar maalesef. Ancak bu handikap sinemanın başarılı oyuncularıyla birleştiğinde harika işler de çıkabiliyor. 

Bunun en iyi örneklerinden biri de "Mission Impossible" serisi... Malum son derece başarılı televizyon kariyeri üzerine, Tom Cruise'un Ethan Hunt karakterinin önderliğinde sinemada da kendine özel bir yer buldu. Serinin dördüncü filmi de sinemalara geldi. 


O halde iyisi mi konusuna bir göz atalım. Ethan Hunt, Rusya'da bir hapishanede yatmaktadır. IMF onu dışarı çıkarmaya çalışır. Malum Hunt'a gerek duydularsa durum kritiktir. Buna göre yeni görevi son derece tehlikeli bir terörist olan Hendricks ile uğraşması gerekiyordur. Çünkü bu tehlikeli adam Rusların nükleer silah kodlarını çalmak istemektedir. Böylece kendi çapında dünya içinde bir kaos yaratma çabasındadır. Bu yüzden ilk hedefi Kremlin Sarayı'nı uçurmak olur. Meydana gelen patlama sonucunda, Hunt suçlanır. Bu yüzden ABD - Rusya ilişkileri son derece gerilir. IMF, tamamen kapatılır. Buna göre yasal olmayan bir kuruluş haline gelen Hunt ve arkadaşlarından kalanlar, hem dünyayı kurtarmak, hem de prestijlerini yeniden almak için uğraşacaklardır. Ancak unutmayacakları şey, Ruslar da Hunt'ın peşindedir. 


İlk olarak bir üçleme olarak planlanan seri, zamanla gişe başarılarıyla doğru orantılı olarak sinemaya geri döndü. Her bölüm için ünlü bir yönetmen belirlendi. Sırasıyla Brian De Palma, John Woo ve J.J. Abrams yönetmen koltuğundaki yerini alırken, son filmin yönetmeni Brad Bird seçildi. Brad Bird bilindiği üzere Oscarlı Pixar animasyonlarının yönetmeni olarak tanınıyor. 

Filmimizin bu bölümünde fark yaratılması açısından yenilikler üst üste yapılmış. Öyle ki serinin diğer üç filminden ayrılan çok yerleri var. Örneğin filmin tonu, diğer filmlerin aksine son derece mizahi... Bunda Simon Pegg'in kadroya dahil oluşunda bariz bir etki var. Bu mizahi ton, filmi gerçekten de nefes nefese olmanın yanında, son derece eğlenceli bir seyir zevki yaratıyor. Zaten Brad Bird'in animasyonlarında yakaladığı bu ton, ilk kurmaca uzun metrajında oldukça işine yarıyor. Çünkü bu ton her ne kadar komediye yakın dursa da, aynı zamanda o kadar da karanlık... Bu da filmin kara mizaha yakın durduğunu gösteriyor. 


Diğer serilerde olduğu gibi her işi teknolojiyle çözemiyorlar. Çünkü onlara yardım eden esaslı oyuncaklar bu filmde yerini sıradan, bozuk teknolojiye bırakıyor. Bu yüzden de çokça problem ortaya çıkıyor. Özellikle maske makinesinin bozulması ve teknik desteğin zayıf olması, filmin eski tip aksiyonlara yakın bir seyir zevki yakalamasını sağlamış. Bu da izlenebilirliği olumlu etkilemiş. 

Filmin içeriğindeki heyecan dozajı da son derece yüksek olmuş. Özellikle seçilen egzotik mekanların, ünlü simgeleriyle yaratılan heyecan dalgası filmin gerilim ve aksiyon limitini yükseltiyor. Örneklersek; Rusya'daki Kremlin Sarayı sahnesi, Dubai'deki dünyanın en uzun gökdeleni Bruj Khalifa'nın içindeki takas sahnesi ve camların üzerindeki yükseklik gerilimi, Hindistan'daki zengin iş adamının partisindeki nefes kesen sahnelere ek olarak, finaldeki devasa otopark aksiyonu filmin bir an bile durmayan aksiyonunu bizlere gösteriyor.  


Tabii nükleer tehlikenin yanı sıra, ortalıkta dolaşan kiralık katillerden tutun, Rus polisinin takipçiliği, yer yer ortaya çıkan Rus silah kaçakçıları, İsveçli teröristler, kum fırtınası derken heyecan seviyesi bir an bile düşmeyen bir filmle karşılaşıyoruz. Belki de serinin en iyi filmlerinden birisiyle karşı karşıyayız. 

Filmin ilginç bir yanı daha var. Çünkü yeni ve birbirini tanımayan bir ekip bir araya geliyorlar. Üstelik daha önceki filmlerdeki seçilen ekibin aksine, bu filmde ellerinde olanla yetinmek zorunda kalan bir Ethan Hunt izliyoruz. Üstelik öyle bir ekip ki bu, sorumluluk almamak için yarışıyorlar. Bu yönüyle mizah dozajı yüksek bir film izliyoruz. Özellikle kadrodakilerin birbirlerine güvenememesi filmin en büyük kozlarından biri... Bir nevi tek tek bakıldığında alakasız görünen ekip, bir anlamda takım olmayı öğreniyorlar. 


Buna ek olarak uluslararası bir kadro toplanmış yine. Özellikle önplana çıkan isimlere baktığımızda Amerikalı oyuncular Tom Cruise, Jeremy Renner, Paolo Patton, Josh Holloway'in yanı sıra İsveç sinemasından Ejderha Dövmeli Kız ile yıldızı parlayan Michael Nyqvist, İngiliz Simon Pegg, Rus Vladimir Mashkov, Fin Samuli Edelman, Hintli Anıl Kapoor, Fransız Lea Seydoux, Boşnak Miraj Grbic öne çıkan muhteşem bir kadro...

Anlayamadığım şeylerden biri de niye Avrupa'nın en iyi oyuncularını alıp, Hollywood filmlerinde kötü adam yapıldıkları. Belki de kötü adamların oyunculuk bakımından daha sağlam durması gerektiğinden kaynaklanıyor. Ne de olsa en karizma karakterler hep kötü adamlar oluyorlar. 


Sonuç olarak iyisiyle, kötüsüyle seriye harika bir aksiyon filmi armağan ediliyor. Fragmanın aksine son derece çekici sahneler filmde gizlenmiş konumdalar. Başka filmlere açık kapı bırakılırken, bu serinin nereye gideceği yönünde bir fikrimiz olmasa da, şimdilik günü kurtarmayı başarıyorlar. Yılın en iyi aksiyon filmlerinden biri olduğu için, aksiyon severlere tavsiyemdir...



Brandt: [after getting out of a giant fan] That's it. Next time, I get to seduce the rich guy. 








Hiç yorum yok: