Korku sinemasının temel taşlarından birini de eski evler oluşturur. Bu evlerin tarihi kökenleri, içlerinde barındırdığı geçmiş son derece merak unsurları içerir. Korku figürleri genelde insanın algısını ilk cezbeden şeydir. Ancak eski bir evi konu edinen bir filmse bu, başrol figürlerden önce evin ta kendisidir.
Tabii ürkütücü kısımları değişkendir. Kimi zaman bodrum, kiler olurken, bazen de tavan arası sırların saklı olduğu sığınaklardır. Bazen de kilitli bir oda esrarı hapseden bir mahzendir. Güç unsurları da buna göre değişkendir. Evlerin bazıları şeytani güçlerin etkisi altına girer. Bu yüzden de ev, kötülüğü ortaya çıkartandır. Bazen ise şeytan insanların içindedir. Evler sadece onları saklamak için oluşturulan paravandır. Bu yüzden de veler korku filmleri için önemli unsurlardır.
Innkeepers ise böyle eski bir evde geçiyor. Otel olarak kullanılan bu yer, kapanmak üzeredir. Bu yüzden de tüm personel ayrılmıştır. Geriye sadece iki çalışanı kalmıştır. Bunlardan biri Claire, diğeri ise Luke'tur. İkisi de resepsiyonda oturmuş, zamanlarını yaptıkları geyik muhabbetleriyle geçirmektedir. Patronları tatile çıktığından yalnızlardır. Otelde bir elin parmağını aşmayacak kadar müşteri kalmaktadır. Bu yüzden de en üst kattaki odalar tasfiye edilmiştir. Luke'un hayaletlerle temas hakkında bir sitesi vardır. Bu yüzden de perili olduğu sanılan bu otelde herhangi bir ses ya da görüntü bulmanın peşindedir. Buna göre Claire ise otelin efsanesi Madeline O'Malley efsanesinin peşine düşer. Başta her şey sıkıntıdan yapılan birkaç eğlenme aracı olsa da, otelde kalmaya başlayan eski oyuncu Leanne'nin psişik güçlerinin yardım etmesiyle durumun daha ciddi olduğu anlaşılır.
Klasik bir perili ev filmi olsa da, sağladığı atmosferi ve düşük bütçesiyle adeta parıldayan bir inci sanki... Özellikle evin bodrumundaki ruhu çağrırken sesleri dinleme sahnesi olsun, filmin sonralarındaki intihar eden adamın bedeni olsun son derece tüyler ürpertici bir deneyim yaşamanıza imkan veriyor.
Filmin az oyuncuyla başardığı akıcılığı, sıkmayan temposu ile, tekinsiz atmosferi en büyük artıları olduğu söylenebilir. Filmdeki makyajların ürpertici olduğu doğru olsa da, yine de hayaletlere baktığınızda bir şeylerin yapmacık durduğu söylenebilir. Yine de bu haliyle bile çoğu korku filminden ileride bir çalışma olmuş. Özellikle de son yıllardaki CGI'ya dayanan efektlerin yapmacıklığı, plastik efekt çalışmalarında daha gerçekçi kılınmayı başarmış.
Ti West, yönetmen olarak her filmiyle korku sineması için biraz daha gelecek vaat etse de, filmografisine bakıldığında çöp diye nitelendirilecek kötü filmleri de yapmadan edemiyor. Belli ki inişli çıkışlı grafiğiyle bizi peşinden koşturacak gibi. Yeni projelerini merakla bekleyeceğiz.
Sonuç olarak 2011'in en başarılı korku filmlerinden biriyle baş başayız. Az oyuncuyla, tek mekanda iyi işler çıkarılabileceğinin kanıtlarından birine daha imza atılmış. Önemli olan daha fazla görsel efekt değil, doğru zamanda doğru hareketleri yapmak olduğunu benimseyen sinema anlayışı ile Innkeepers, gerçek bir korku filmi deneyimi sunuyor bizlere. Türü sevenlere tavsiye edilir.