Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

27 Şubat 2012 Pazartesi

La leggenda di Kaspar Hauser



Kasper Hauser bir efsane midir, yoksa bu gizemli adam gerçeğin ta kendisi midir? Bir grup insan bu gerçeğin peşinden koşmayı tercih eder. Ancak gerçeğin peşinden koşacağım derken, o kadar hızlanırlar ki, gerçek arkalarda bir yerde kalır. Bu yüzden de geriye baktıklarında Kasper'in kendilerinden farkı yoktur. İşte o anda insanların karanlık doğasıyla karşılaşırız. Çünkü farklı olanı yüceltirlerken, sıradan olanı yerin dibine sokmaktan kendilerini alamazlar.


Eski bir efsanenin aniden modernize edilmesi sonucunda, absürt bir bakış açısıyla, kendini pek ciddiye almayan gerçeküstücü bir filmle karşı karşıyayız. Belli ki yönetmen kendine özgü bir tarz yakalamak istemiş. Bu yüzden de siyah beyaz olarak tasarladığı bilinmeyen evreninde kendi kurallarını kendi koymayı tercih ediyor.




Böyle garip bir hikaye nasıl anlatılır bilmiyorum ama yine de denemek gerektiğini düşünerek başlıyorum. Nerede olduğu belli olmayan bir yerde, muhtemelen bir adanın içinde bir grup birbirinden farklı absürt, şahsına münhasır kişiliğin yaşadığı bir yer... Artık ne suçu varsa bir adam, belki de bir efsane kişi yani kısaca Kasper Hauser aniden sulardan gelir bu adaya. Adanın şerifi, onu bir suçluymuş gibi alır ve hapse atar. Kendinde dahi olmayan bu şahsın üzerinde ismi yazılıdır: Kasper Hauser... İşte o andan itibaren adada olan olayları ve Kasper Hauser'ın doğuşu, yetiştirilmesi, yaşamı ve ölümü üzerine olan kısa yaşamına tanık oluruz. Belli ki bu süreç, herkesin tahmin ettiği gibi sıradan olmayacaktır.


Hikayenin temeline baktığımızda bir efsanevi olaydan yola çıkılıyor. Esas hikayeye göre 1825 yılında Nurnberg sokaklarında konuşamayan, doğru düzgün yürüyemeyen bir çocuk fark edilir. Çocuk sadece "babam gibi süvari olmak istiyorum" der. Bu yüzden de bölgenin halkı onu deli zannedip hapse atarlar. Burada onun sadece ekmek ve su yediğini, başka bir şey istemediğini fark ederler. Bildiği kelimelerin azlığı ve bazı eklem yerlerinin tahribatı yüzünden düzgün yürüyemediği fark edilir. Bu gibi bir durum ancak bir insanın çok uzun süre rahatsız bir şekilde iki büklüm durmasından kaynaklandığı tespit edilir.




Halk bir nevi sirk hayvanı gibi onu ziyaret ederler. Nurnberg belediye başkanı en sonunda yapılan araştırmaları sonucu ve Kasper ile zorla da olsa hayatına dair kesitler yakalamıştır. Buna göre bu kişi, 16 yıl kadar iki büklüm yaşamıştır, sadece bu süreçte ekmek ve su yemiştir. Şahsına ait tahta bir at ve birkaç oyuncaktan başka bir şeyi yoktur. Neticede çocuğun akıl hastası olmadığı belirlenir. Bunun üzerine bir profesöre teslim edilen çocuk, bu kişi tarafından eğitilmeye başlanmış. Büyük bir entelektüel gelişmenin yaşandığı fark edilmiştir. Ancak ilki 1830 ve ikincisi de 1833 yılı olmak üzere iki kez bıçaklanmıştır. Maskeli bir kişi tarafından bıçaklandığı öne sürülen Kasper Hauser ikinci suikastten sonra yaşama veda eder. Hiç bir zaman neden böyle şeylerin başına geldiği anlaşılmaz.


Kökeni hakkında çeşitli araştırmalar yapıldıysa da, tam olarak bulgular bulunamamıştır. Ancak bazı yerlerde Grand Düşes Baden'in oğlu olduğu iddiası ortaya atılmıştır. Ancak ilerleyen yıllarda araştırmalar sonucunda 160 yıllık bir bilmeceye dönüşen bu kişinin hala kim olduğu gerçeği bilinmemektedir. Buna göre DNA incelemelerine göre Baden prensi olmadığı kanıtlanmışsa da, gerçeği ta kendisi bulunamamıştır.




Buna göre yönetmen Davide Manuli, belli ki bu olaydan etkilenmiş ki, bunu kendine göre uyarlamak istemiş. Ütopik dünyasında adeta Fellini'nin izinden giderek tekinsiz bir gerçeküstücü atmosfer yaratmayı başarmış. Vincent Gallo'ya iki rol vererek, hem İngilizce, hem de İtalyanca konuşturarak oyunculuk namına döktürmesine olanak sağlanmıştır.


Bir nevi halkın karanlık yüzünü absürt bir dille eleştiren film, insanların yabani bulduğu kişileri eğitme sevdasını ve daha sonrasında ileri giderek onu istedikleri gibi yönlendirme çalışmasının nasıl boyutlara gelebileceğini seyirciye göstermeye çalışır. Nitekim net bir şey olmadığı için geçmişinde, onun unutulmuş bir DJ olabilceğine ilişkin bir öneri sunmaktadır film.




Bu garip bir iddia olsa da, filmin genel yapısında mantıklı olduğu aşikardır. Özellikle eklem bozukluklarının danstan kaynaklı olduğunu, konuşamayan bir insanın putlaştırılmasının veya daha kötüsü sirk hayvanı muamelesi görülmesinin acıklı öyküsünü, kendine özgü tarzıyla anlatmaya çalışır filmimiz.


Daha önce Werner Herzog da bu olaya ilgi göstererek filmini çekmiş, hatta bunun sonucunda Cannes'tan ödül bile almayı başarmıştır. Manuli ise daha çok eğlence aracı olarak kullanır bu karakteri. Hatta onun kimliksiz olmasından yararlanarak, aynı zamanda da cinsiyetsiz bir kişilik olduğunu göstermek amaçlı, bir kadın oyuncuya oynatmıştır bu erkek karakteri. Ne de olsa onun kadın veya erkek olması önemli değildir. İnsan olduğu gerçeğinin yadsınılmaması gereken bir gerçek olduğunu vurgulamak ister.


Sonuç olarak elektronik altyapılı müzikleri, bilinmeyen bir hayatın kişiye özgü yorumlanması, Vincent Gallo'nun enteresan oyunculuğu ve absürt bir filmi görmek isterseniz, bu filmi deneyin derim. Ancak şöyle de bir gerçek var ki, filmin sonunda ben ne izledim böyle gibi bir ikileme düşebilirsiniz.






Hiç yorum yok: