Her insanın bir yansıması vardır. Kendilerini başka insanlarda ararlar. Özellikle de arkadaşlarını seçerlerken bu yüzden dikkat ederler. Acaba bana benziyor mu diye... Her insanın aradığı şey belki budur ergenlik döneminde. Kendine benzeyen birini bulmak, başkasıyla bir şeyler paylaşmak...
İsveç'ten çıkan Lisa Aschan da böyle bir aidiyet duygusundan yola çıkarak iki kızın hikayesini anlatmayı tercih ediyor. Bu yolu seçerken bölünmez bütünlüğü bozmamaya çalışıyor. Çünkü eğer iki kişi birbirlerine güveniyorlarsa, o kişilerin arasına kimse giremez.
Filmin kısaca özetleyelim. Emma, babası ve kardeşiyle yaşayan genç bir kızdır. At üstü akrobatlık gösterisine hazırlanmaktadır. Bu yüzden de bir grup kızla sürekli çalışmalara katılmaktadır. Bu grubun içindeki Cassandra isimli kız, hemen Emma'ya yakınlık duyar. Ona çalışmalarda yapılacakları öğretir, beraberce çalışırlar. Çabucak kaynaşıp yakın arkadaş olurlar. Her an beraber gezerler. Cassandra'nın Emma'ya karşı eğilimi, çalışmalardaki rekabet nedeniyle sarsılmaya başlar. Öte yandan Emma'nın küçük kardeşi Sara, kuzeni Sebastian'a aşık olmuştur. Ancak yaşı çok küçük olduğundan Sebastian ona ilgi göstermez. Bu yüzden de Sara kendi içinde mutsuzlukla boğuşur.
Lisa Aschan, Stokholm Film Fonundan son yılların en yüksek desteğini alarak bu filmini çekti. Kimi çevrelerce geleceğin yönetmeni olarak sınıflandırıldı. Kimilerince ise sadece abartılan bir yönetmen kendisi. Özellikle de feminist kesimin desteğini almasından sonra bu ve bunun gibi dedikodular havalarda uçuştu.
Belli ki klasik anlatım formunu içinde soru işaretleri bırakarak anlatmayı tercih ediyor Aschan, bu yüzden de bir röportajında söylediği söz son derece önemli: "Ben yanıtladığım cevaplardan daha çok soru kalmasını isterim kafalarda..." diyor. Böylece sinemasındaki soru işaretleri de tartışmalara neden oluyor.
İki kızın temelinde dostluğuna yönelmek temel amaç olsa da, aslında iki kızın bir nevi birbirlerini keşfetme yolculuğuna çıkıyoruz. Özellikle de cinsel eğilimleri konusunda kafaları karışık bu iki kız, karşı cinse mi, yoksa birbirlerine karşı bir şeyler mi besliyorlar. İşte burası bir muallak...
Tıpkı filmin sonundaki muallak gibi. İzleyenlerin çoğunu daha fazlası var diye inandıran film, aslında seyicisine azı vererek beyazperdeden ayrılıyor. Bu yüzden de filmin sonunda bir nevi hayal kırıklığı seyirciye hakim oluyor. Özellikle de kısıtlı konunun olabildiğince savruk kullanımı, filmi izledikten sonra aptal gibi hissetmenizi sağlıyor.
Yine de her şeye rağmen film kendini izlettiriyor. Temel sorun belki de potansiyeli kullanamama olarak özetlenebilir. Ancak iyi malzemenin bu kadar hor kullanılması da, yönetmen hakkındaki düşüncelerin olumsuz olmasına neden oluyor. Yine de bu kadar çabuk yargılamamak adına, bakalım yönetmen ikinci filminde neler yapacak onu görmek lazım.
Sonuç olarak özgün konusunu yeterince başarılı kullanamıyor ve malzemeyi ziyan ediyor. Buna ek olarak güzel sahneler filmin içeriğinde var. Bir diğer olumsuz faktör ise filmin finali olsa gerek. Oyuncuların başarılı performansları da artı yerine geçerse, film beklentileri karşılamaz yapısıyla yeni keşifçiler için iyi, çok şey bekleyenler için kötü seçim olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder