Bazı insanlar o kadar meşguldür ki, aileleriyle hiç ilgilenmemişlerdir. Bu yüzden de ailelerini çok iyi tanıdıklarını zannederler. Halbuki çocuklarından bihaberdirler. Kimi zaman hayatları boyunca çocuklarını tanımak için uğraşmazlar. Kimi zaman ise bir anda kötü şeyler sonucunda elinizde ailenizle baş başa kalırsınız.
The Descendants, böyle bir film... Bir kazanın yol açtığı garip durumları anlatıyor bize. Özellikle de ailesine pek vakit ayırmayan bir adamı gözler önüne sunuyor. Öncelikle işine zaman ayırmak ve bunun sonucunda zamanın nasıl geçtiğini anlayamayan bir adam hakkında filmimiz...
Hemen konusuna geçelim filmin. Matt King, hiç bir zaman çalışmaktan kaçmayan işine düşkün bir avukattır. Aile kökenlerinde Hawaii kökenleri vardır. Bu yüzden de beyaz oldukları halde bakir topraklara sahiptirler. Yedi kuzenden oluşan bu toplulukta Matt dışında diğer herkes kendilerine ait kısımları elden çıkartıp zengin olmuşlardır. Sıra ona gelmiştir. Çünkü esas hak sahibi o olduğu için, elinden yok pahasına çıkarmamak adına bu bölgeyi satıp, yüksek kazanç kazanmak istemektedir. Ancak talihsiz bir şekilde eşi Elizabeth, tekne kazası sonrasında bitkisel hayata girer. Artık fişinin çekilmesi gerekiyordur. Bu yüzden de Matt, bu büyük iş arifesinde bir yandan hiç tanımadığı kızlarını tanımaya çalışır. Bir yandan karısının onu aldattığını öğrenir. Matt, kendine tercih edilen bu adamı tanımak ister. Bu yüzden de aile birlik olup bu işi araştırmaya başlar. Bu garip süreçte kızı Alexandra'nın arkadaşı Sid de yanlarında olacaktır.
İlk bakışta konu çok cazip gelmese de, Amerikan bağımsızlarında çok ortaya çıkan minimal konulardan zengin içerik yaratma dürtüsü, bu filmde de kendini göstermiş. Senaryonun içeriğinde bir nevi ailenin birbirini tanıma hikayesi öne çıksa da, yan hikaye olarak komadaki kadının gerçek düşüncelerinin keşfi ve Hawaii'nin değerlerine açıkça göndermeler bulunuyor.
Hawaii demişken, film tam bir Hawaii'li kafasıyla ilerliyor. Hawaii'yi sadece tatil yeri gibi gören insanlara, orada da normal bir yaşamın olduğunu göstermek istiyor. Orada da hayat mücadelesinin olduğunu, bu adalardan oluşan eyaletin, kocaman bir otelden ibaret olmadığını belirtmek istiyor. Doğal güzelliklerin korunması gerektiğini ve bu tip yerlerin otellerle değil, insanların anılarıyla güzelleştiği mesajını verirken, hikayenin temel bütünlüğünü bozmamaya özen gösteriyor.
Matt, belli ki baba figürü olarak her şeyden habersiz. Ne de olsa yeterince bilgisi olsa, kızının şapşal arkadaşı Sid'den yardım isteyecek kadar aciz olmazdı. Kızlarını kendisinin büyütecek olmasının gerçekliğinin verdiği tedirginlik, buna ek olarak ilgisizliğinden ortaya çıkan geçmiş otoritesizlik, Matt'ın kızlarına karşı hissettiği en büyük eksik... Ancak aile el ele verdiğinde filmin sonunda her şeyin başarılabileceğini göstermeye çalışıyor. Filmin son karesindeki dondurma yeme sahnesi de bunun en büyük kanıtı gibi duruyor.
Oyuncu kadrosunun son derece başarılı oyunculuklarıyla şahlanan film, George Clooney'in baskın olmayan dramatik ve sade oyunculuğuna dayanıyor. Korkunç durumlarla mücadelenin verdiği yorgunluğu izleyicisine aktarmayı son derece kolaylıkla başarıyor. Bu senenin en iyi performansı mı, o kısım tartışılır. Bu tip performanslarla her yıl karşılaşabiliyoruz.
Bu yüzden de yan karakterlerin öne çıkan hareketleri filmin seyrini değiştiriyor. Özellikle de kızları oynayan Shailene Woodley ve Amara Miller filmin adeta Xavi ve İniesta'sı konumunda filmin yükünü, Clooney'in omzundan alarak Messi'leşmesini sağlıyorlar. Sid rolündeki Nick Krause ise gelecek adına iyi bir komedi oyuncusu olabileceğini bizlere gösteriyor. Ne de olsa Sid karakteri o kadar savruk ki, sevmek ve dövmek arasındaki ikilemde kalıyorsunuz.
Sonuç olarak bu senenin en iyi bağımsızlarından biriyle karşı karşıyayız. Büyük oynamayan, ancak küçük ve sevimli bir film Descendants... Oscar'daki adaylıkları ne gösterir bilinmez ama 2011 açısından önemli filmlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.
Matt King: I don't want my daughters growing up entitled and spoiled. And I agree with my father - you give your children enough money to do something but not enough to do nothing.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder