Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

25 Şubat 2012 Cumartesi

Fetih 1453



Türk sinemasının yıllardır beklediği an geldi. Türklerin belki de adını tüm dünyanın beynine sokan olay, yeni bir çağ başlatan koca bir tarihi zafer sinemalardaki yerini aldı. Üstelik gişe canavarı şeklinde rekorları alt üst ediyor. Peki dışarıdan başarılı gördüğümüz film, gerçekten de fetih kadar görkemli mi?


Bunun cevabını verirken insanlar ikiye ayrılıyorlar. Sinemadan tek beklentisi eğlendirmesi, milli duygularla tüyleri diken diken olmasını isteyen, duygu sömürüsünün dokunaklı olduğunu düşünen kesim, filmi yerlere göklere sığdıramadı. Özellikle de fetih filmi denilen şey böyle olur dediler. Hatta kusurlarını bile görmeden harika bir film, herkes gitsin dediler. Onlar da haklı tabii, çünkü beklentileri buysa karşılanmış demektir. 




Tabii bir de diğer kesim var. Ben onlara tatminsizler diyorum. Bu kesim de olabildiğince filmi eleştirdiler. Bu ne ya  böyle, ilkokul gösterisinden hallice dediler. Tamam ben bu kesime yakın olabilirim ama filmin durumu hiç de öyle değil tabii ki...


Bu film bildiğiniz Hollywood kadrajlarını tek tek kullanan bir film olmuş. Özellikle bu kadrajları yakalarken, çağımızın getirdiği teknolojik gelişmelerin katkısı da büyük tabii ki... Ancak birebir destansı savaş filmlerinin taklidini yapmak, özgün işler çıkarttığınız anlamına gelmiyor. Yüzüklerin efendisinden sahneler, bildiğiniz fetih filmine uyarlanmış durumda. 




Hatta Galdalf karakterini bile Ak Şemsettin ismiyle filme sokmayı başarmışlar. Sauron'un gözü bile filmde var gereksizce. Neden böyle bir şey koyulabilir ki? Hatta filmi izlemeyenler inanmayacaktır ama filmde bildiğiniz Elf şarkılarının farklı versiyonları bile var. Hollywood'un yıllar önce bulduğu savaş filmleri formülünü, bir Türk filminde uygulamaya çalışmış Faruk Aksoy. 


Özellikle de her şeyin kötü gittiği anlarda, bir anda efsane olma yolunda giden insan tribi filmin geneline yayılmış. Ancak ne kadar inandırıcı olmuş o tartışılan bir konu işte. Bana göre tamamen hayal ürünü olan Orta Dünya, her şeyiyle gerçek hayatta gerçekleşmiş Fetih 1453 dünyasından daha gerçekçi duruyorsa; bu anlamda bir sorun var demektir. 




Her ne kadar film ayrıntıcı gibi görünse de, bildiğiniz profesyonel görünüşlü bir amatörlüğün içine sıkışmış durumda. Gerek koyulan sahneler, düşmanını fazla kötü göstermek gibi seyircinin duygularıyla oynama kurnazlığına başvuran bir filmle karşı karşıyayız. 


Hani iyi filmlerde her zaman bir aşk hikayesi olur derler ya, bu mantıkla Ulubatlı Hasan'ın aşkını öne çıkartmaya çalışıyor film. Ancak yüzüne gözüne bulaştırıyor bu olayı. Klişelerden klişe beğenme üzerine ihtisas yapılıyor. Yani son dakikada olan olaylar, aniden kötü durumdaki kişilere yardıma koşan kahramanlar gibi gerçekte başımıza gelmeyen olaylar ortaya çıkmış.




Hatta Urban bir kenara atılarak aşk yaratma uğruna kızına ezdirilen bir usta var. Ve o kız aslında var mı, yoksa uyduruldu mu, bu başka hikayenin konusudur. Ulubatlı Hasan, gayet sıradan bir askerdi Osmanlı ordusunda. Ancak bu filmde bildiğiniz Fatih Sultan Mehmet'in kankası gibi bir konuma getirilmiş. Toplantılara alınan adam olmuş ki, bunların gerçeklerle bağdaştırılan yanları yok. Sırf bayrağı ilk diken adam olduğu için tarih kitaplarının yazdığı bir adam o. Aşağılamak için söylemiyorum. Ancak gerçek olan bu. Gereksiz ötesi aşk sahneleriyle film son derece yavanlaşıyor. 


Filmin süresi gereğinden uzun olmuş. Üstelik ilk yarısında bildiğiniz sıkılıyorsunuz. İkinci kısımda ise filmin en zayıf noktasıyla karşılaşıyorsunuz. Aşmış, harika diye adlandırılan görsel efekt olayından bahsediyorum. Evet belki de filmin en kötü yanı efektleri. Bir savaş filminde hiç bu kadar kötü efektler gördüğümü hatırlamıyorum. Bir mimarın, proje sunumunda yaptığı animasyonlardan hallice efektleri, filmin gerçeklik görüntüsünü zayıflattığı gibi, video oyunundan sinematik video izler hissi uyandırıyor. 




Filmdeki dile gelirsek, hızlı kurgu ile film hareketlendirildiği için tahammül seviyesi yükseliyor. Ancak yabancı adamların Türkçe konuşması çok gereksiz oluyor. Hadi Osmanlı'ya günümüz Türkçesi konuşturdun. Bari yabancılara kendi dillerinde cümleler kurdur ki inandırıcılık sekteye uğramasın. Ancak bu pek umurlarında değil gibi. 


Başrol oyuncusu Devrim Evin, vezirleri oynayan oyuncular dışındaki oyuncuların hiç biri inandırıcı değil. Çünkü o dönemi düşündüğünüzde kullanılan dil ağızlarına oturmuyor bir türlü. Eskiden varlığı olmayan kelimeler bir bir dökülürken, senaryonun vasat veya vasatın altı olduğu ortaya çıkıyor. Sığ diyaloglar bir bir sıralanırken, elimizde doğan görünümlü bir şahin savaş filmine sahip oluyoruz. 




Tabii bir başka fiyasko da, Fatih Sultan Mehmet'e karşı yaklaşımlar tam oturmamış. Bazı karakterlerin ona rahat yaklaşımı olsun, Ortodokslarla olan final sahnesi olsun filmin rezil anlarından olmuş. Yapacaksanız düzgün yapsaydınız demeden edemiyorum. 


Sonuç olarak gişesi bol, iyi para kazandıran ama niteliksiz bir film var elimizde. Tamam berbat bir film değil kendisi. Ancak iyi bir film de değil. Vasat bir filme imza atılmış. Bu film de çekildiğine göre artık başımız göğe erebilir. Ne de olsa bu film en çok gişe yapan film olacaktır muhtemelen...







Hiç yorum yok: