Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

10 Şubat 2012 Cuma

Güzel Günler Göreceğiz (2011)



Her insanın temennisidir: "Güzel Günler Göreceğiz"... İnsanlar birbirlerini motive etmek için böyle söylerler. Sonucun ne olacağını bilmeden birbirlerine böyle derler. Başka ne diyebilirler ki? Gerçeklerden kaçmak bu cümle sayesinde daha kolaydır. 


Türk sinemasının son yıllardaki drama ağırlıklı filmlerinden biri de bu isimle anılıyor. Güzel Günler Göreceğiz, bir grup insanın umuda olan yolculuğu için yaptıklarını, farklı karakterlerin açılarından anlatıyor bizlere. Antalya Altın Portakal film festivalinde bu sene en iyi film ödülünü de kazanmış olan bu film, şu sıralarda vizyonda izleyicilerini bekliyor. 



Filmimizin konusu ise kısaca şöyle; Birbirinden farklı karakterleri tek tek tanıyoruz. Cumali, töre cinayeti yüzünden hapiste yatmış, sevdiği kızla planlar yapan bir genç, henüz cinayetin travmasını atlatamamış belli ki. Anna, ülkesine dönüp çocuğuna kavuşmaya çalışan Rus bir hayat kadını, pezevenginin şiddetine maruz kalıyor. İzzet ise ailesine pek vakit ayıramayan pis işlere bulaşmış bir komiser. Dışarıya kendini iyi gösterse de, kendi de farkında batağın içinde olduğundan. Karısını Figen isimli bir kızla aldatıyor. Figen ise töre kurbanı başka bir insan, aşık olduğu bir genç var. Ancak onu seven ve yurt dışına kaçırmaya çalışan başka bir gençle kaçmak istiyor. Ali, parlak boks kariyerini hiçe sayarak, sevdiği kızla kaçmayı planlayan bir oto tamircisi... Bir yük gemisiyle umuda yolculuk etmek istiyor. Bu karakterlerin yolu bir türlü kesişiyor. Hepsi de kendi inançları uğruna hayata karşı her şeyi yapmaya razı. Bakalım bu bir grup insandan kaçı mutlu olabilecek?




Artık klişeleşmeye başlayan kesişen hayatlar teması üzerinden ilerleyen film, izleyenleri klasikleşen konular üzerinden tavlamaya çalışıyor. Töre davası, zulme uğrayan fahişe, pis polis, insan ticareti gibi konuları harmanlayarak insanların duygularına yüklenmeyi tercih ediyor. 


Oyuncular arasında en çok dikkat çeken kişi Nesrin Cavadzade... Tek kelimeyle dokunaklı bir oyunculuk sergilerken, karakterini inandırıcı kılıyor. Uğur Polat da klasik kendine has oyunculuğuyla sırıtmıyor. Zaten son dönemde ona hep aynı karakterler geliyor. O da aynı başarıyla canlandırıyor. 




Ancak diğer oyuncular için aynı olumlu şeyleri söyleyemeyeceğim. Özellikle Buğra Gülsoy ve Feride Çetin doğulu şivelerinde sırıtıyorlar. Ağızlarına oturmayan bu şiveler, karakterlerinin gerçekliğini sorgulatıyor. Özellikle de genelde doğulu karakterlerin evlerin şiveli, dışarıya karşı ise daha düzgün Türkçe ile konuşması gerekirken, bu tam tersi şekilde oluyor. Kendi içlerinde düzgün Türkçe, dışarıya şive yapmaları yersiz ve gözlem yapılmadan icra edilen bir tutum olmuş.


Barış Atay ise başlı başına karakterine uymuyor. Dizi oyunculuğunun ötesine geçemiyor. Özellikle de konuşmasındaki yapaylık filmin büyük hayal kırıklıklarından biri haline gelmesine neden oluyor. Boksör fiziğine sahip olmaması da ayrı bir handikap olarak değerlendirilebilir. 




Alan derinliği uygulamasının filmin görüntü yönetimindeki en önemli kozu olduğu gerçeği, filmin yönetmenlik bakımından pek yaratıcı olmadığı gerçeğini engelleyemiyor. Bulunan uygun mekanlar, yanlış kadraj tercihleriyle kimi zaman harcansa da, tempo olarak film sürükleyici denilebilir. Kurgudaki bazı tekrarlar, insanların hoşuna gidebilir. Ancak bence karakterlerin açısından ilerlerken, aynı yerleri tekrar tekrar vermek yerine, başka parçalardan ilerlenebilirdi. Mizansendeki eksiklikten kaynaklı bir sorun olarak göze çarpıyor. 


Filmin müzikleri kulağa hoş gelen müzikler olsa da, filmdeki kullanımı soru işaretlerine neden olabiliyor. Yine de dizilerden tanıdığımız Toygar Işıklı iyi iş çıkarmış denilebilir. Özellikle de bazı sahnelerde etkisi gözle görülür cinsten olduğu söylenebilir. 




Sonuç olarak Güzel Günler Göreceğiz, sinemamız adına çok fazla bir yenilik katmıyor. Hatta bilindik sularda yüzerek güvenli adımlar atmayı tercih ediyor. Türk sinemasının çokça işlediği benzer konulara yaslanarak, üzerine duygu sömürüsü sosuyla kameralara oynuyor adeta. Cesur bir film olmamakla suçlanabilir, lakin yine de seçtiği konuları çok derinlerine inmeden de olsa, temiz bir şekilde işlemesi ve eline yüzüne bulaştırmamasıyla   durumu kurtardığı söylenebilir. 


Vizyonda Türk filmi alternatifleri isteyenler için gidilmesi gereken bir film denilebilir. Belli ki ilk film olmanın bir handikabı içerisinde. Ancak zamanla bu sorunlarını da halledecektir. Bu yüzden de destek vermekte yarar olduğunu düşünüyorum. 







Hiç yorum yok: