Dünyanın sona erdiği günü düşünelim. Herkesin öldüğü gün, binaların yıkıldığı, ölülerin kalktığı, dünyanın yok olduğu günü hayal edebilirsiniz. Ancak dünyanın sona erdiği gün bir insanın en yakınlarının veya kendinin öldüğü gündür. Babanız, anneniz, sizin veya hayallerinizin öldüğü gündür...
Bu film de dünyanın başınıza yıkıldığı bir günden ilham alıyor. Ana karakterinin bir çocuk olduğu bir filmden bahsediyoruz. O halde bu seçenekler daraltılabilir. Çünkü çocukların en için önemli insanlar anneleri ya da babalarıdır. Hatta şu an bile çoğu kişi öyledir. Babanın gidişiyle hayatı değişen bir çocuğun hikayesine değiniyoruz.
Filmimizin konusuna gelelim. Oscar, babasıyla iyi vakit geçiren, ona hayran bir çocuktur. Beraberce maceralara atılırlar. Keşfedilmemiş şeyleri keşfetmeye çalışırlar. Özellikle de babasının verdiği görevleri yerine getirmeyi seven Oscar, babasının ona büyük adammış gibi davranmasından dolayı onu kimseye değişemez. Ancak bir gün tarihler 11 Eylül'ü gösterdiğinde, Oscar'ın dünyası paramparça olur. Çünkü babası, malum ikiz kule olaylarında vefat eder. Bunun üzerine Oscar, bunalıma girer. Annesi ona yaklaşmaya çalışsa da, ulaşamaz. Oscar, babasıyla yaşadığı dünyada yaşamaya devam etmek ister. Bu yüzden de babasının eşyalarını karıştırırken, yanlışlıkla bir vazoyu devirir. Kırılan vazonun içinden küçük bir zarf çıkar. Zarfın içinden de bir anahtar... Zarfın üzerinde Black ismi yazıyordur. Böylece Oscar'ın yeni hedefi belli olur. Telefon rehberindeki tüm Black isimli kişilerle bu anahtar hakkında konuşacaktır. Tek sorun 400'den fazla kişinin listede olmasıdır...
Amerika'nın üzerinden yıllar geçse de yüzleşmekten korktuğu olaylardan biridir 11 Eylül olayları... Bu yüzden de bu travmatik olayın etkilerinin üzerine gitmekten hoşlanır. Bu da öyle bir film. 11 Eylül sonrasında babasının gidişiyle hayatı değişen bir çocuğun keşif yolculuğuna konuk oluyoruz.
Böylece New York'un insan profillerini tek tek yaşarken, bir yandan da bir ailenin kanamalı yarasına parmak basıyoruz. Küçük Oscar'ın çok bilmiş tavırlarına rağmen, bir çocuk olduğu gerçeğini düşündüğünüzde, son derece ağır bir yükle karşı karşıya olduğu söylenebilir. Buna bir de aile geçmişindeki babasının, kendi babasına özlemini düşünürsek; aslında olaylar 11 Eylül'den önce Yahudi soykırıma dahi uzanıyor.
Özellikle de Tom Hanks'in oynadığı baba karakterinin, babasının onunla ilgilenmemesi sonucu, oğluyla daha çok ilgilenerek, ona yapılan bu hatayı kendi hayatında düzeltmek istemesi, nesiller boyu çelişen baba - oğul konusunun içinde de olduğumuzu bize hissettiriyor. Bu yüzden de olaya farklı bir yaklaşım geliyor.
Oscar'ın bilmediği geçmiş olaylar var. Örneğin babaannesinin gizemli kiracısının akıbeti tam bir gizem örtüsünde ilerliyor. Ancak bir gece babaannesine ulaşamayan Oscar, yeni arkadaşıyla karşılaşıyor. Bu gizemli kiracı hiç konuşmadan iletişim kuruyor. Çünkü bir süre önce konuşmayı bırakmış. Sinema tarihine girecek kendine has bir karakteri var. Özellikle ellerine yazdığı "YES" ve "NO" yazılarıyla, kendini kolayca ifade edebiliyor. Ne de olsa en çok kullanılan iki kelimeden biri olsa gerek.
Gizemli kiracı rolüyle Max von Sydow adeta döktürüyor. Bu seneki Oscar ödül törenlerinde adının geçmesine şaşmamak gerek. Bana kalırsa bu senenin en iyi yardımcı erkek oyuncu performanslarından birini çıkarıyor. Konuşmadan bu kadar iyi olmak kimi zaman çok kolay değildir. Özellikle de çenesi durmayan bir çocukla oynuyorsanız.
Çocuk oyuncu gelecek için ümit veriyor. Lakin daha çok film çevirmesi lazım. Filmi tek başına sürüklemeye çalışsa da, belli bir süre izleyicileri yoruyor. Çünkü bu kadar bilmiş bir karakter için bile fazla konuşuyor. Travmatik karakterinde sırıtmıyor. Bu da büyük bir başarı olsa gerek.
Yan karakterler zaten bahsettiğim gibi yıldızlar kadrosu: Tom Hanks, Sandra Bullock, Zoe Caldwell, Viola Davis, John Goodman, Jeffrey Wright ve Max von Sydow sayılabilir. Ne de olsa irili ufaklı çok fazla karakter var filmin içerisinde. Bu yüzden de adlarını saymak çok da kolay olmuyor.
Sonuç olarak bir çocuğun iç dünyasına yolculuk yaparken, 11 Eylül olaylarına yeni olmayan ancak farklı bir bakış açısı getiriyor. Bir çocuğun oyun dünyasından yaklaşıyor. Belki yılın en iyi filmi değil ama eli yüzü düzgün filmleri kontenjanından yerini rahatça alabilir. ,
Oskar Schell: Only humans can cry tears. Did you know that?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder