İnsanların görmekten hoşlanmadığı, ya da gördüklerinde parmaklarıyla gösterdikleri kişiler vardır. Bu kişilere engelliler diye isim takarlar. Halbuki bilmezler ki, onlar da senin benim gibi insandırlar. Sadece onlara da diğerleri gibi davranılmadığından kendilerini farklı bir yalnızlığın içinde hapsedilmiş hissederler. Bunun sorumlusu da insanlardır, onlar değil.
Bu yüzden olsa gerek. Sinemadaki sınırsız hayallere sahip bazı uzuvlarından, duyularından yoksun insanların yaşama tutunuş hikayeleri son derece ilgi uyandırır. Kimileri kabaca sakat filmi izlemem der. Kimileri anne sıcaklığı ile acıma duygusuyla yaklaşır. Belki de onlara sadece insani bir yaklaşımla yakınlaşmak en doğrusudur. Black de öyle bir film aslında, bana insan gibi yaklaşın, başka türlü değil diyor.
Konumuza gelelim. Michelle, doğuştan kör ve sağır olarak doğmuştur. Bu yüzden de hayata yaklaşımı farklı olur. Diğer insanlar gibi istediklerini söyleyemez, kendini ifade edemez. Belli bir yaşa kadar da her şey denense de kızı anlayamadıkları için insanlık dışı davranılmaya devam edilir. Ancak bir gün son umut olarak kızı eğitmek için, radikal yöntemleri olan öğretmen Sahai'yi bulurlar. Onun özelliği hiçbir zaman vazgeçmemesi ve imkansıza inanmamasıdır. Bu son umut gibi görünen adam, evin sahibi, aynı zamanda da Michelle'in babası Paul tarafından hoş karşılanmaz ve evinden gitmesini ister. Bu sözün ardından iş seyahatine gider. Ancak Sahai inatçıdır ve kızın dilinden ancak o anlar. Babası gelmeden kızı eğitmesi için 20 günü vardır.
Bir nevi başarı hikayesi diyebileceğimiz bir filmle karşı karşıyayız. İnsanlara kolay gibi görünse de, hem kör, hem sağır olmanın ne denle zor bir şey olduğunu, film tüm çıplaklığı ile gösteriyor. Öyle ki bazı durumlarda kıza acımadan edemiyorsunuz. Ancak onun dilinden konuşulduğunda aslında yapılan şeyin bir mucize değil, bir gereklilik olduğu ortaya çıkıyor. Bu da doğru eğitim olgusuna parmak basılmasını sağlıyor. Ne de olsa insanlar aynıdır, fakat farklı eğitilebilirler. Bu film de bir nevi bunu gösteriyor bizlere...
Filmin içinde yer yer abartılı oyunculuklara rastlıyoruz. Ancak bunun yanı sıra yıllara yayılan kurgusunda film, kendi gerçekliğini yaratmaya çalışıyor. Bu gerçeklik zemini üzerinde, mümkün olanları canlı kılmasıyla takdiri hak ediyor. Gerçi bazı yerlerde kurgu uzuyor, ancak seyir zevkinden çok fazla kayıp yaşamıyor. Tabii günümüzdeki tekrarlar yıpratıcı öğeler olsa da, bu öğelere etkileyici bir atmosfer kurarak yanıt veriliyor. Böylelikle denge tutturulmuş oluyor.
Black bir nevi başkaldırı da denilebilir. Çünkü kimsenin olamaz dediği bir olayı gerçekleştiren gerçek insanları konu ediniyor. Hint sinemasının bilinen şamatasını bir kenara atarak sağlam bir dramatik yapı kurmaya çalışıyor. bu çabanın karşılığını da Hindistan'ın en prestijli festivallerinden biri olan Mumbai ve Delhi'de aldığı ödüllerle kanıtlıyor.
Hikayeye farklı açılardan da bakmak lazım. Çok fazla değinilmese de, uzaktan yaklaşılan bir yan hikayemiz de var. Sağlam kardeşin, duyularından yoksun kardeşini ölesiye kıskanması mevzu söz konusu... Hatta bu yüzden yer yer ailesine ve kızcağıza laf geçirmeyi ihmal etmiyor. Çünkü küçüklüğünden beri onun gibi bir kızın zor durumdan gelip yaptığı her hareketin başarı olarak kabul edilmesi, sağlam kardeşin kıskançlık krizlerine girmesini sağlıyor. Onun başarıları ikinci planda tutuluyor. Ailesine karşı bir tutum içine gireceği, yerine suçlu olarak gördüğü ablasına yükleniyor. Nitekim ablası onun için hep en güzelini düşünecek kadar temiz kalpli bir kız...
Öğretmenin bakış açısıyla bakıldığında da inanılmaz bir fedakarlık hikayesi ortaya çıkıyor. Bir kişi ömrünüzü harcar mısınız? O filmde bir nevi harcıyor. Öğretmenlik onurunu dahi, öğrencisi için feda ediyor. Bu bir nevi mesleğine aşkla sarılmış bir adamın da hikayesi denilebilir. Bu dokunaklı hikayenin belki de en can acıtan noktası da bu olsa gerek.
Filmin a yüzünde kör ve sağır bir kız varsa, b yüzünde de Alzheimer ile mücadele eden bir öğretmen var. Bu konuyu da pararlel olarak işleyerek, filmin tek bir yerde tıkanmasına imkan vermiyor. Hatta Alzheimer'lı, savunmasız hastalara karşı yapılan kötü muameleyi eleştirmeye çalışıyor Black... Bunun içinde zincir gibi temelinde köleliği, mahkum olmayı, özgürlüğün kısıtlanması gibi şeyleri sembolize eden unsurları kullanıyor. Hatta kendine göre de tavrını koyarak, bu tutumlara karşı koymaya çalışıyor.
Sonuç olarak duygu sömürüsüne yer vermeden, insanların duygularıyla oynamayı başaran bir filme tanık oluyoruz. Bu da son derece zor bir olay. Arada farklı ülkelerin sinemalarına göz atmak için iyi bir seçenek olabilir. Black kendine özgü sinemasıyla denenebilir bir seçenek olarak göze batıyor.
Michelle McNally: For me every drop of water is an ocean.
***
Debraj Sahai: The alphabets of the world start with A, B, C, D, E but yours start with B, L, A, C, K... Black.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder