Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

16 Kasım 2011 Çarşamba

The Joneses (2009)



Mükemmel aile nasıl olur? İnsanlara göre en iyi aile nedir? İnsanlar sadece işleriyle mi yaşarlar, yoksa biraz olsun gerçek hayatları olan ailelerine ihtiyaçları var mıdır? Bu ve bunun gibi soruları The Joneses bizlere soruyor. 


Aile kavramının önemli olduğunu belirtirken, ilginç bir fikirler bizlere geliyor. Acaba mükemmel bir aile reklam malzemesi yapılabilir mi? Bu tip aile sayesinde satışların yükselmesi mümkün müdür? İşte filmimiz bu teoriyi gözler önüne sunuyor ve bizlere nelerin olacağını göstermeye çalışıyor. 




Bu açıdan ilk önce kısaca filmimizin özetine geçelim. Jones ailesi klasik bir çekirdek ailenin birer üyesidir. Okulda popüler çocuklar, her yaptığı işte harika olan bir baba ve kadınların ilgilendiği konulara sonuna kadar hakim bir anne... İşte bu dört üyeden oluşan topluluk, aslında gerçek olmayan bir reklam stratejisinin üyeleridir. Hiç birinin arasında kan bağı yoktur. Yaptıkları her şey reklam, roldür. Çünkü onlar yeni neslin getirdiği mükemmel satıcılardır. Ya peki bu aile bireylerinden biri, rol yapmaktan sıkılırsa? İşte filmimiz evreler halinde bu konuyu anlatıyor. 




Dışarıya olağanüstü görünen bu çakma ailenin oyuncuları, aslında kendi içlerinde yalnız bireylerdir. İçlerinde fırtınalar kopuyordur. Çünkü hiçbiri gerçek bir hayata ait olmamanın endişesini yaşıyorlar. İleride bu işi yapamayacak kadar yaşlandıklarında, ne yapacaklarını yalnız yataklarında dertli dertli düşünüyorlar. Bir nevi iki yüzlü olmanın ağır yükü altında ezilmemeye özen gösteriyorlar. 


Tam bu noktada zaman geçtikçe, kandırdıkları bu insanlara alışmaya başlıyorlar. Ne de olsa uzuzn süredir beraberler. Bu alışma evresiyle beraber, gerçek yaşamdaki sıkıntıları görmezden gelemiyorlar. Bu da gerçekliğin soğuk nefesini hissetmek oluyor. Bu nefes öyle serin ki, kendi benliklerini sorgulamaya başlıyorlar. Ben kimim? Bana verilen rol mü, yoksa ben de kendi zevkleri olan gerçek birer insan mıyım? Evet işte tam bu nokta: İnsan olmak...




İnsan olmanın verdiği sorumluluk altında ezilmemek ne mümkün. İnsanların ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlar sadece yemek yiyip, bir şeyler içip uyumak değildir. Bunların içinde duygularının olması da vardır. Sevişmek istersin, bir insanla bir şeyleri paylaşmak... Soğuk gecelerde sarılacağın birisi olsun istersin. Güvenebileceğin insanlar olsun, dostların olsun istersin. Onları yanlış yönlendirdiğinizde içinizden bir parça kopar. Onlar üzülünce siz de üzülürsünüz. Bunların yanında pahalı eşyalar, objeler nedir ki? İnsan hissetmek ister. Hisler önemlidir. 


Kendin değilsen, yaşamanın anlamı yoktur. Bu yüzden de, oyuncular bile kendilerine ait zamanları olsun. Farklı bir sosyal çevreleri olsun isterler. Zaman akarken, sen koca bir yalanın esiri olamazsın. Olsan bile nereye kadar sürebilir ki? Kendin olmalısın, seveceğin şeyler yapmalısın. Aksi takdirde tren bir bakmışsın kaçar. Çünkü o tren son trendir. Kaçırdığında hep durakta kalacaksındır. 




Joneses, bir nevi bunu anlatıyor. Bunu yaparken reklam endüstrisini de eleştirmeyi ihmal etmiyor. İnsanların ölümleri, iflasları, neyi alabildikleri ya da kimi mutlu edebildiği önemli değildir. Onlar için sadece ürünlerini satıp, cepleri doldurmak vardır. Bu yüzden de ne yaparlarsa yapsınlar, samimi olamazlar. Anlık heveslerin hayal kırıklığından başka ne gibi bir katkıları vardır ki? İnsan markaları sever, ancak gerçekten hiç bir önemleri yoktur. Bu da filmimizin göndermelerinden biridir. 


David Duchovny ve Demi Moore, dağılan sahte ailenin birleşen iki insanı rolünde gayet uyumlular. Bunun neticesinde de bireysel performansları da artmış. Bunun dışında Amanda Heard, sürtük ama yalnız kız rolünde inandırıcı olmayı başarıyor. Ben Hollingsworth de ailenin erkek çocuğu olarak kendi cinselliğini gizlemeye çalışan bir nevi ergeni başarıyla canlandırmış. 




Film bir nevi kendi kurduğu dünyayı yıkmayı becerirken, bir yandan dersler vermeye çalışmış. Buna bir de son derece optimist bir son eklemiş. Her şey tadında olmuş ama sadece o kadar. Daha fazlası değil. Her daim bildiğimiz şeyleri, bizlere farklı bir yandan sunuyor. Bu yüzden son derece minnettarız. Ancak yine de yeni bir şey söylemiyor. Bu yüzden de ortalama bir film olarak kalmayı tercih ediyor. 


Buna saygı duyuyorum ve boş vaktiniz varsa, yer yer ince esprileriyle yüzünüze kırışıklık vermesini, ya da gerçekliğin sahtelikle çarpışmasında ne gibi dramların olduğunu görmek için izleyebilirsiniz. Büyük oynamayan bu filme bir şans verin. 


Belki de cidden onca şeye ihtiyacımız olmadığını göreceksiniz...



Kate Jones: [after sudden kiss] What was that? 
Steve Jones: Just applying myself. 



Hiç yorum yok: