Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

15 Kasım 2011 Salı

Super (2010)



Bazı filmler ya sevilirler, ya da nefret edilirler. Şu an öyle bir filmle karşı karşıyayız. Amerikan bağımsızlarından ortaya çıkan bir süper kahraman filmi... Film o kadar acayip ki, insanlar nefret edebiliyorlar. Çünkü filmin başrolündeki karakter tam bir şizofrenik karakter...


Bu yüzden de insan film boyunca kimi tutacağını bilemiyor. Bu tip bir kahramanla karşılaşınca, insan hangi tarafı seçebilir ki sorusunu bizlere sormaya çalışan bu ilginç çalışmaya bir göz atalım dedik. 




Öncelikle bu garip süper kahraman filminin konusuna bakalım. Frank Darbo'nun hatırladığı iki güzel an vardır. Bunlardan birisi karısı Sarah ile evlendiği gün ve bir hırsızın yakalanmasında polise yardım ettiği gün... Bu anılarla kendisini mutlu etmeye dursun, bir gün evde yemek yaparken, tanımadığı bir adam gelir ve ona karısını sorar. Üç gün sonra da karısının yok olduğunu görür. Hem de tüm eşyaları toparlanmıştır. Böylece Frank, karısının uyuşturucu verilerek kandırıldığını ve kötü adamların onu zorla tuttuklarını düşünür. Bunun üzerine süper kahraman olmaya karar verir. Şehirde artık suçla mücadele eden biri vardır: Crimson Bolt...


Son dönemde popülerleşen kendi süper kahramanını yarat kampanyasının bir üyesi daha ile karşı karşıyayız. Ancak genelde bu tip işlerle Hollywood uğraşır. Bağımsızlar için pek kullanılmayan bir opsiyondur bu. Fakat bu sefer bunu da denemek isteyen birisi çıkıyor. Hem de öyle böyle değil. Son derece garip bir uyarlama ile. 




Filmin içindeki şiddet seviyesi son derece yüksek... Acımasızca, hatta psikopatça eylemlerde bulunan süper kahramanımız seyircinin olduğu gibi filmin içindeki vatandaşların da kararsız kaldığı bir karakter durumunda. Çünkü bilet kuyruğunda kaynak yapan adama, ingiliz anahtarı ile kafa göz dalacak kadar vahşi, alnını yaracak kadar acımasız ve tüm kuyruğu dağıtacak kadar korkutucu...


Süper kahramanların genelde bir de diğer tarafı vardır. Bu karakterimiz Frank de öyle. Aslında Tanrı'ya sitemde bulunan, çirkinliğinden, acizliğinden muzdarip bir kişi. Karısının dahi onu sevdiğini düşünmüyor. Her şeye göz yumuyor. Bu yüzden de içinde toplanan bir şiddet birikimi ve haykırma ihtiyacı var. Belki de bu yüzden psikopat tavırlar içerisinde. Bir nevi dengesiz güç, güç değildir kıvamında haller sergiliyor. 




Tabii bu işlere kalkışırken, tek başına değil. Ona inanan ve çizgi roman dükkanında çalışan bir kız var. Ellen Page'in oynadığı bu karakter yani Libby, klasik süper kahraman yardımcılarına benzemiyor. Çünkü o da Crimson kadar vahşi, acımasız ve dengesiz. Bunun yanında bir nevi sürtük... Özellikle Frank ile yatma fantezileri kuruyor. Yani bildiğiniz ahlaklı süper kahramanlardan değiller. Bunun neticesinde de ahlaksız bir macera bekliyor bizi. 


Bir diğer sürpriz oyuncu ise filmin kötü karakteri Kevın Bacon... Tamam o kötü dengesizleşebilir diyor olabilirsiniz. Ancak işin ilginci filmin içinde en dengeli hareketleri yapan adam o. Yani çıldırabileceği durumlarda çıldırıyor. Nazik olabileceği durumlarda nazik oluyor. Kendine has bir karakter yaratmayı başarmış Bacon. Zaten her filmde kendini biraz daha geliştirmeye başladı. 




Liv Tyler ise uyuşturucu bağımlısı kurban eş rolünde, beklenildiği gibi bir performans sergiliyor. Öyle etkili olduğunu söyleyemeyiz. Çok fazla pay biçilmemiş karakterine... Bu yüzden de diğerlerinin yanında silik olarak akıllarda kalıyor. 


Filmin içine yer yer dini temlarda koyulmuş. Örneğin süper kahraman olma fikri, televizyondaki dindar süper kahraman Holy Avenger'dan geliyor. Ahlaki değerler vermeye çalışırken, hayli komik duruma düşen bir durumda. zaten yer yer Amerikanın mücadele ettiği bir konu bu. 




Bir nevi şizofrrenik karakterle baş başayız. Bu yüzden de içindeki buhranın arasında kalıyoruz. Kimi seçsek boklu değnek konumundayız. Belki de filmin yönetmeni Gunn da tam bunu istiyordu. Seyircinin taraf tutmaması işine geliyordu ki, diğer kahramanlardan ayrılan bir tarafı olsun. İnsanların ölmesi bu yüzden şaşırtıcı gelmiyor. Bu filmde her şey olabilir diyorsunuz. 


İçinde barındırdığı şiddet ile psikopatlık ve süper kahramanlık arasındaki ince çizgiyi görmek istiyorsanız bu film sizin için ideal. Ne de olsa bağımsız olunca insan neler yapabileceğini fark ediyor. Böylece her zaman göremeyeceğiniz sahneleri görebiliyor. Bu yüzden de deneyin, kendiniz görün bakalım. Ben baştan uyardım!



Frank D'Arbo: People look stupid when they cry.









Hiç yorum yok: