Ailelerin en büyük derdi, belki de çocuklarının düzgün bir işe sahip olmasıdır. Böylece önemli kişiler olup, zamana yön verebilirler. Kendilerinin verdiği yön gibi. Ya da tam tersi kendilerinin yapamadığı gibi. O yapamıyorsa, oğlu ya da kızı yapmalıdır. Çark böyle döner.
"Back to School" belli ki bu olaya mizahi bir bakış açısıyla bakıyor. Babaların çocuklarını çok sevdiklerini anlatmaya çalışıyor. O kadar seviyorlar ki, onlar için en iyisini kendilerin bildiğini zannediyorlar. Bu yüzden de kendi doğruları doğrultusunda çocuklarını yönlendiriyorlar. Tabii o anda bir kriz patlak veriyor. Ya çok iyi bilinen doğrular yanlışsa... Tam bu anda aslında çocukların da kendi doğruları olabileceğini görüyoruz. Öğrenilen şeyler, her zaman en doğru olmak zorunda değildir.
Back to School'da babasının öğütlerine kulak asmayıp zengin olan bir adam ile tanışıyoruz. Belli ki o diğerleri gibi değil, şansı da biraz yaver gitmiş. Bunun neticesinde zengin bir iş adamı olmayı başarmış. Oğlu Jason ise babasına benziyor. Başına buyruk, derslerinde pek başarılı sayılmaz ve okuldakilerin maskarası durumunda. Bu yüzden de okulu hiç sevmiyor.
Okuldaki çılgın arkadaşı Derek Lutz'a saplanıp kalmış durumda. Saçları her an farklı bir şekle bürünen Lutz, belli ki Jason'ın tek arkadaşı konumunda duruyor. Bu dışlanan x kuşağı üyeleri, okuldan bıkmış durumdalar. Jason'ı ise okula bağlayan tek şey, güzel Vanessa'dan başkası değil. Tabii onunla uğraşan kötü çocuklarla yüzleşmesi gerekiyor. Ancak cesareti yok. Bu arada hatırlatmakta fayda var. Lutz rolünde günümüzün gözde oyuncularından Robert Downey Jr. var. Gençlik dönemlerinde biraz yan karaktermiş kendisi.
Film işte tam bu noktada abaürtlük dozajını arttırmaya karar veriyor. Çünkü oğlunun okulu bırakmasını istemeyen baba Thornton Melon, oğluyla beraber aynı okulda okumaya karar veriyor. Oldukça absürt bir usül ile okula dahil oluyor. Okula bağışlarıyla tabii ki, malum zengin! Böylece şamata başlıyor. Baba parasıyla okulda popüler olmaya başlarken, yavaş yavaş oğlundan uzaklaşıyor. Oğlu ise babasından utanmaya başlıyor.
Ne dersiniz çok da farklı bir hikayesi olduğu söylenemez. Ancak seksenlerin o absürt mizahı, filmi son derece eğlenceli bir hale getiriyor. Böylece okuldaki maceraları, baba ve oğlun dersler almasını sağlıyor.
Rodney Dangerfield, daha önceki filmlerindeki gibi son derece absürt bir performans gösteriyor. Gözleri yerinden çıkacakmış gibi, her an yerinde durmuyor. Yerinde dursa, eli kolu durmuyor. Tabii başı belaya girdiğinde devreye şoförü, koruması ve en iyi arkadaşı olan Lou giriyor. Lou'yu da isminden çok daha önceki başka bir rolü ile tanıyacaksınız. Rocky'nin kayınpederi rolünde tanınıyordu.
Sonuç olarak çok fazla bir şey beklenmeden izlenebilecek. Keyifli bir okul komedisi... "Zengin de olsanız, başarılı da olsanız, eğitim önemlidir" mesajı da cabası...
Jason Melon: Dad, why don't join me on a little reality break, ok? Just cuz you're in love with Dr. Turner, that does NOT mean you're gonna pass her course. Now, you got a major paper comin' up on Kurt Vonnegut. You haven't even read any of the books.
Thornton Melon: I tried...
[knock on door]
Thornton Melon: I don't understand a word of it.
Jason Melon: [going to the door] So, how you gonna write the paper then, huh?
[Jason opens the door to see Kurt Vonnegut standing there]
Kurt Vonnegut Jr.: [removing his hat] Hi, I'm Kurt Vonnegut. I'm looking for Thornton Melon.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder