Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

14 Ekim 2011 Cuma

Habemus Papam



Vatikan... Hristiyanlık aleminin doruk noktasının olduğu yer... Papa'nın evi... Peki ya papaların da sıkıntıları, stresleri varsa, sonuçta onlar da insan ve bu baskıyı kaldıramayabilirler. "Habemus Papam" da bu tür bir dert içine girmiş Bunun üzerine filmimiz ortaya çıkıvermiş. 


"Habemus Papam", filmin içinde de geçtiği gibi, "Papamız Var" gibi bir anlama geliyor. Yani papanın seçildiğini anlatan bir terim olarak kullanıyor. Film de bu sözden yola çıkarak, papalık müessesesini inceliyor. Belli ki filmin bu ismi almasının en büyük nedeni, sözün altında yatan anlamla ters orantılı olan konunun birbiriyle bağdaşıp, filme en uygun ismin bu olacağını belirtmesiydi. Ne de olsa filmi izlediğinizde göreceksiniz ki, aslında çok ironik bir anlama dönüşüyor. 


Filmin konusuna gelirsek; son papa ölmüştür ve artık yeni papanın seçilmesi gerekiyordur. Bunun üzerine Kardinaller ve Baş piskapos toplanırlar. Kendilerini Vatikan'daki yerlerine kaparlar ve oylamaları başlar. Böylece seçilen kişi, Tanrı'nın seçtiği kişi olacaktır. Yeni Papa olarak, Hristiyanlığa yeni yön veren kişi olacaktır. Sonuç açıklanır ve pek de seçileceği düşünülmeyen bir aday papa seçilir. Yemin töreni yapılır. Her şey uygundur. Ancak Papa, halka sesleneceği sırada bir nevi panik atak geçirerek, Papa olmak istemediğini söyler. Film, bu süreci anlatır. 




Başrol oyuncularının çoğunun 60 yaş üstü olduğu bu filmde, yer yer absürtlüğe kaçan oyunculukların yanı sıra her tür oyunculuğa rastlıyoruz. Zaten İtalyan oyuncuları abartılı oynamayı severler, bu filmde de gövde gösteri yapmak için çok malzeme varken kullanalım demişler. Gerçekten iyi de olmuş. Eğlenceli oyunculuklar, filmin en önemli faktörü, böylece aslında sıkıcı olabilecek bir konuyu, seyirciyi sıkmadan aktarabiliyorlar. Özellikle Michel Piccoli'nin ismi Cannes'da en iyi erkek oyuncu kategorisinde bolca geçmişti. Ancak ödülü alamadı o ayrı mesele. 


Habemus Papam, bir nevi Papa'nın ve kardinallerin de insan olduğunu hatırlatmaya çalışıyor. Hepsinin yanlış kararlar verebileceği gibi, insanlara yön gösterebileceğini de belirtiyor. Özellikle Papa'nın Vatikan'daki stresten kaçarak çıktığı yolculuktaki karşılaştığı insanlarla yaşadığı diyaloglar, insan ilişkileri son derece insani ve duygulara dokunan anlara sahne olmuş. 




Herkesin bir hayali vardır, ancak belki de hayatın savurduğu insanlar, zamanla itilen gerçeklerin esiri olmuştur düşüncesi, filmin içinde sorulardan sadece bir tanesi... Örneğin ana karakterimiz hep tiyatrocu olmak istediğini söylerken, gözleri parlıyor. Belki de hayatı boyunca tiyatro ile ilgili bir şeyler yapmak istedi, ancak din adamlığı kimliğine sığınarak hayata karşı cesaret gösteremedi. Böylece hevesleriyle kaldı. İçinde bir yaraya dönüşen bu olgu, onun strese gömülmesine neden oldu. 


Film, aynı zamanda yer yer papalığı eleştirmekten de çekinmiyor. Örneğin bir sahnede mesleğiniz ne diye sorulduğunda, Papa'nın cevabı oyuncuyum demek oluyor. Böylece aslında çaktırmadan papalığın, oyunculuktan, insanları kandırmaktan başka bir şey olmadığını da belirtmeye çalışıyor. Zaten son dönem papaların, geçmişte yapılan hatalar nedeniyle özür dilemesi, binlerce ölen insandan af dilemesinin nedeni, belli ki yozlaşan Papalık kurumu... Tabii tam olarak bilemeyiz ama yıllar boyu, insanlara Haçlı seferleri karşılığında cennet vaat eden bu insanlar, kullandıkları o insanları kandırmıyorlar mıydı? Evet kandırıyorlardı. İşte belki de bu yüzden filmdeki kadar içi dışı bir papa yaratıldı. 




Filmin başka bir yararı da çoğu kişinin bilmediği, papalık seçimini gözler önüne sunmasıdır. Ne de olsa hep merak edilen konulardan biridir. Bu gizliliğin içinde neler dönüyor sorusunu ister istemez insanlar birbirlerine soruyorlar. Bu açıdan mizahi yaklaşımla, aslında o insanların siz ne yapıyorsanız, onlar da onu yapıyor diye göstermesi, belki de filmin en ince detaylarından biri...


Filmin komik taraflarını ikiye ayırmak lazım. Birincisi Nanni Moretti'nin bizzat kendisinin oynadığı psikiyatrist karakteri... Karakter o kadar sıkılıyor ki, Papa'yı beklerken, voleybol turnuvası düzenliyor. Kardinalleri kıtalara ayırıyor. Son derece eğlenceli anlara vesile oluyor bu turnuva... Turnuvadaki Okyonusya'yı temsil eden kardinallarin yeri ise ayrı. Çünkü çok komikler.  Maçlarında ilk sayılarını aldıkları kısım, gerçekten de görülmeye değer. Bu karakter o kadar eğlenceli olmuş ki, ciddi ciddi hiç bitmesin istiyorsunuz. 




İkinci kısım ise ikiye ayrılabilir. Nanni Moretti'nin oynadığı karakterin eski karısı ile gerçek papanın terapi seansları ve Papa yerinde yokken, onu canlandırmak üzere muhafızlardan birinin dublör olarak kullanılması, gerçekten de filmin keyifli taraflarından birisiydi. 


Bu keyifli filmin belki de en büyük eksisi finali... Olabilecek en karamsar finali hazırlarken, yönetmenin seçimine karşı değilim, ancak yine de ben şahsen belli bir son kısım bekledim. Çünkü her şeye rağmen bu seçim sonuçlandırılıyor. Film de her şeye rağmen, güzel bir final yapabilseydi. Belki de bu senenin Cannes'da en büyük sürprizi olacaktı. 




Nanni Moretti, son yıllarda düşüşe geçen sinemasını, bu filmle birazcık düzeltmiş gibi diyebiliriz. Bu saygın yönetmenin daha iyi işlerini görürüz inşallah ilerleyen yıllarda diyelim ve dükkanı kapatalım. Habemus Papam, bu keyifli filme bir bakın derim.





















Hiç yorum yok: