Amerikan bağımsız sinemasına baktığımızda genelde belirli başlı yönetmenler ön plana çıkar. Bunlardan biri de Kevın Smith... Clerks'ten beridir birbirinden değişik filmlere imza atmaya devam ediyor. Hem de bildiği yolda devam ediyor. Hollywood kalıpları umurunda değil, dalgasını geçiyor. Ne de olsa belli bir hayran kitlesi var. Böylece gişede de ezilmeyen filmler yapıyor.
Red State, bir nevi bu bağımsız yolda devam eden bir film. Az mekan seçimiyle kendini belli eden, cesur konulara parmak basan bir filmle karşı karşıyayız. Özellikle de Amerika için... Bir korku - gerilim filminin içinde bu tür konuların işlenmesi de gerçekten ayrı bir ironiklik taşıyor.
Filmimizin konusuna gelirsek; Jarod, Travis ve Billy-Ray ismindeki üç ergen genç, internetten tanıştığı bir kadınla buluşmak ister. Kadın açık çek olarak kendini sunmuştur. Karşılığında bu üç gençle beraber birlikte olacaktır. Bir nevi orgy durumu yani. Ancak çocukların planladığı gibi gitmez işler ve dindar psikopat tarikat üyeleri, çocukları rehin alırlar. Çocuklar kurtulmaya çalışırlarken, işe polis ve özel timler de devreye girer. Anlaşılacağı üzere tam kargaşa ortamı cereyan eder.
Kevın Smith, bu son filmi Red State'de korku türüne el atmayı tercih etmiş. Tabii korku derken, bildiğiniz korku kalıplarında çekmiyor filmini. Aslında biraz da gerçeklere atıfta bulunuyor. Ne de olsa gerçek hayatta zombilerden, vampirlerden korkmayız. En büyük korkularımız her daim farklı şeyler olmuştur. Örneğin müslümansanız, Amerika'da bir polis tarafından vurulmanız daha kolaydır. Hatta polis o kadar korkutucu bir semboldür ki, yapmadığınız bir suçtan bile sizinle uğraşabilir. Bunu sırf Amerika ile de sınırlandırmamak lazım. Ülkemizde de zaman zaman polisin gereksiz şiddet uyguladığı zamanlar oluyor. Sanırım dünyanın her yerinde böyle. Polis masumları görmezden gelerek her istediğini yapacağını zannediyor.
Korkularımıza diğer bir örnek ise son dönemde çıkan şu tarikatlar... Özellikle Hristiyanlarda ortaya çıkan bu tarikatlar, kendi doğrularıyla bir nevi insanların beynini yıkıyorlar. Bunun sonucunda da yozlaşmaya başlayan dini görüyoruz. Bu tarikatlar Amerika'da çok fena dalga konusu olmuş gibi. Herkes bir anda bu tip adamların karşılarına çıkıp "Kafirler!" diye bağırıp beynini patlatacağını sanıyor. Bu yüzden de Kevın Smith duyarlı davranarak bu korkuyu, görüntüye dökme gereği duymuş.
Hatta sırf Hristiyanlık da değil. Müslümanlıkta da ortaya çıkan hocalar, ağalar, bilmem kim tarikatları vesayre... Son derece korkutucular... İnsanların tüylerini diken diken yapıyorlar. Dini ve insanları istismar aracı olarak kullanarak, bir kesimi zehirliyorlar. En kötüsü de, zehirledikleri bu insanların arasında yaşları çok küçük olanlar var. Bu çocuklar büyüyünce de bu çarpık sistemin bir parçası oluyorlar. Belki de Kevın Smith bu döngüden öyle sıkılmış ki, bir filmle tepki koymak istemiş. Nitekim başarılı da olmuş. Üstelik taraf tutmadan.
Korku demişken, diğerlerine göre daha masum bir korku daha söz konusu tabii ki... Özellikle erkeklerin arasında olan bir olay bu. Bakire kalma korkusu... Ergen gençlerin çoğunda bu korku yatıyor. Hatta bu yüzden çoğu kişi para vererek bu korkularını yenmeye çalışıyorlar. Ancak kimi kişiler de, her türlü fırsatı değerlendirmek isterken, başlarına bela açabiliyorlar. Bu filmde de öyle oluyor. Ergenlerimiz, seks uğruna psikopatlığın ortasına sokuyorlar kendilerini. Bu da belli bir süre sonra cinsel yozlaşmayı beraberinde getiriyor. Bu da toplumun çocukların kafasına soktuğu bir kavram. Daha küçüklükten sen seks yapmazsan, erkek sayılmaz diye baskı yapılıyor. Bunun sonucunda hem toplum baskısı, hem arkadaşlarının baskısı sonucunda saçma ortamlarda ilk ilişkilerini yaşamalarına neden oluyor.
Hatta bu yüzden aileler kafalarında acaba oğlumuz gay mi diye sorgulamaya başlıyorlar kendilerini. Nerede hata yaptık diye. Son derece saçma bir durum. Film aynı zamanda bu olayı da eleştiriyor. Amerika'nın gaylerle imtihanına değiniyor. Yani bir türlü alışamadıkları homoseksüellik olayı, Amerika'nın kanayan yarası konumunda. Sırf Amerika'da mı? Hayır tabii ki... Türkiye'de de zaman zaman böyle olaylar yaşanıyor. Gay olduğu için insanlar dayak yeyip öldürülebiliyorlar. Medyada böyle olaylara zaman zaman rastlayabiliyoruz.
Belki de bu gibi konularda hatırlamamız gereken şey, gay de olsalar, heteroseksüel de olsalar hepsinin orta bir payda da birleştiği gerçeği olmalıdır. Yani hepimiz insanız ve aynı çatı altında yaşamamız için hiç bir neden yok...
Kevın Smith bariz bir şekilde dalgasını geçmiş. Hatta film sonu jeneriğinde dahi dalgasına devam ediyor. Ergen gençlerin olduğu gruba "sex", tarikat üyelerine "religion" ve polislere de "politics" diyerek bir nevi dalgasına devam etmiş.
Bunca eleştirinin yanı sıra, çevreci görünümü altında marijuana yetiştiren kişilere, kayıt içinde sevimli ve dürüst görünüp, aslında kayıtsona erdiği anda pisliğin tekine dönüşen üst kısımlardaki insanlara da atıfta bulunmayı unutmamış. Kevın Smith.
Zaten filmin dağıtım hikayesi de komik. Kendi filminin dağıtımını hiç bir bilgi vermeden açık arttırmaya çıkartıyor. Ancak doğal olarak hiç bir bilgi sızmayan filme şüphe ile yaklaşıyorlar. Hiçbir şey gösterilmeyen filme neden dağıtımcı olayım diyorlar. Bunun üzerine yoğun tartışmalar çıkıyor. Filme sadece tek bir kişi teklif veriyor. Böylece dağıtım hakları o kişiye geçiyor. Takma bir isimle bu çekilişi kazanan bilin kim oluyor? Tabii Kevın Smith'ten başkası değil. Kendi filmini iki haneli rakamlarda bir fiyata satın almış oluyor.
Böyle bir durum üzerine dağıtımcılar adeta kendileriyle dalga geçildiğini hissediyor ve filmi protesto ediyorlar. Hatta kimi dağıtımcılar, Kevın Smith'in kariyerine bitirdiğini söylüyor bu hareketle. Ancak Kevın Smith de ilginç satış stratejisi belirliyor kendine. Eski tip fuar sinemacılığı... Yani eyalet, eyalet gezen film yayınlayan fuarlar gibi. Kevın Smith de aynı yöntemle, anlaştığı salonlarda filmini gösteriyor. İşin ilginci film ilgi de görüyor. Bunun üzerine hayran kitlesi artan film, bir nevi kulaktan kulağa yayılıyor. Film hızlı bir şekilde kültleşiyor. Böylece bağımsız sinema bir kez daha kazanmış oluyor.
Bu arada bahsetmeden geçmeyeyim dedim. Filmde tanıdık oyuncular da var. Örneğin en ön plana çıkan Melissa Leo, tarikatin önde gelenlerinden birini oynarken, John Goodman sorumluluk sahibi Smith'in yorumuyla politiklerden birini oynuyor. Özellikle John Goodman'ın gerçekten de çok zayıfladığını fark edeceksiniz. Yıllarca o tombul adamın filmlerini izlerken, zayıflamış bir John Goodman ilginç geldi. Özellikle de zayıflayınca yüzü yaşlı görünmeye başlamış. Buruşuklukları falan ön plana çıkmış.
Belki film hakkında çok söylenecek şey var ama yine biz bu kadarla yetinelim. Birazını da siz izleyerek keşfedin. İçinde barındırdığı taşlamalarla, bağımsız ruhunu hiç kaybetmeyen Kevın Smith için, son dönemde kendini çok tekrar eden gerilim filmlerinden sıkıldıysanız bu film sizin için biçilmiş kaftan. O halde Red State sizi bekliyor.
Cheyenne: They're going to kill my family.
Jarod: Good!
***
Mrs. Vasquez: Even the Nazis think this guy is nuckin' futs.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder