Hayat nedir ki? Zaman nedir ki?
Kaybedilen onca şey, kazanılan onca şey... Toplasan değer biçilebilir mi ki?
Belki de hayat, sadece görebildiklerimizdir.
Her insanın kendi hayatı vardır. Doğumları, büyümeleri, yaşadıkları, yaşamadıkları, duydukları, kokladıkları, anneleri, babaları, kardeşleri, hayvanları, bitkileri, gençlikleri, yaşlılıkları... Herkesin kendine göredir. Ne eksiktir ne de fazla...
Tree of Life; bir ailenin yaşadıklarından kesitler sunar. Sert baba, narin bir anne ve üç erkek çocuk... Doğarlar, büyürler, öğrenirler... Her an ne yapacakları bilinmez. Oynanan oyunlar, kardeşlik duygusu, deneyerek yanılma aşamaları... Hayatın kendi dilinde anlatmaya çalışan bir film...
Terrence Malick, diğer filmlerinde olduğu gibi çok fazla soru sormadan, bu sefer görebildikleriyle hayatı anlatıyor. Zamanın döngüsüne düşmeden, açık bir çek misali "an"lardan oluşan bir demet sunuyor. İzleyiciler zaman zaman kendilerinden şeyler bulurken, zaman zaman da onlara uzak olan şeylere merakla bakıyorlar. Özellikle de hayatı boyunca betonarme blokların içine hapsolmamış hayatları olanlar... Ülkemizde yapılan filmlerde bazen bu yolculuğa çıkma fırsat buluyoruz. Ancak Amerikan sinemasında bu yolculuk pek rastlanan bir olay değil. Bu yüzden de sırf bu açıdan Malick sineması takdiri hak ediyor.
Görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki, insanı başka diyarlara götürmeyi başarıyor. Çünkü görüntüleri o kadar iyi ki, insan bakarken büyülenmeden edemiyor. Işığın kullanımı, alt açılar, görkemli kadrajlar... Tek kelimeyle dört dörtlük bir çalışma... Sanki herkes kendi açısıyla başka bir hikayeyi izliyor gibi. Sanki ruh olmuşuz da uçuyoruz gibi. Büyüleyici müzikleriyle de adeta sinemada bir şiir daha yazıyorlar.
Brad Pitt, baskıcı baba yorumuyla kendi karakterini gerçek bir insana dönüştürüyor. Jessica Chastain sevgiyi anlatan sevgi dolu bir anneyi hissetmemizi sağlıyor. Sean Penn ise biraz vitrin açısından filme koyulmuş gibi. Onun dışında biri de oynasa rolünü sırıtmazdı kesinlikle. Tabii filmin asıl yıldızları, çocuk oyuncular... Gözlerindeki merak, masumluk ve zaman zaman bilge adam edalarıyla insanın onlara aşık olmasını sağlıyorlar. Öyle iyiler ki, bu sene Oscar bu çocuklara dağıtılsa, kimsenin itirazı olacağını zannetmiyorum.
İnsanın rahimden çıkışı, tarih öncesi zamanlar, dinozorların dönemleri... Hayatın başlangıcı oluşması... Tanrıya karşı sorgulanan inanç... Tree of Life kendi içinde çok sorular soruyor. Ancak bu soruları yöneltmek yerine göstermeyi tercih ediyor. Belki de bu filmi anlatmak yerine izlemek en iyisi...
Her seyirciye hitap etmeyebilir sineması... Ne de olsa Terrence Malick, kendi tarzını hiç kimseye kulak asmadan yansıtan birisi, sinemanın bir şairi... Onu herkes sevmek zorunda değil. O da zaten bunun farkında... Sinema görselliğini sevenler için bir başyapıt film. Ancak sinemayı diyalog, hikaye bağlamında takip edenler için belki de bir kabus olabilir. Özellikle 139 dakikalık uzun süresi, her bünyeye uygun değil. Bu yüzden de bu yılın en iyi filmlerinden, fakat herkesin sevmeyeceği bir filmle karşı karşıyayız. Kimileri lanet okuyor. Ne anlattı ne oluyor diye. Bazılarıysa hayatı bularak mutlu oluyor. Bu herkesin bakış açısına göre değişir.
Klasik bir kurgu, şaşırtıcı bir senaryo ve belli kalıplar içinde duran bir film bekliyorsanız, bu film sizin filminiz değil ve uzak durun. Ancak sinemanın büyüsü dediğimiz şeye kapılmak ve görüntü ziyafetine hazırsanız, buyurun içeri, hoş geldiniz...
Mrs. O'Brien: [voice over] The only way to be happy is to love. Unless you love, your life will flash by.
[silence]
Mrs. O'Brien: [voice over] Do good to them. Wonder. Hope.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder