Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

10 Ekim 2011 Pazartesi

The Future



Zaman herkes için göreceli bir kavramdır. Örneğin geçmiş, bazıları için çocukluk yılları olurken, bazısı için geçen senedir. Çizilen sınırların farklı bir düzlemde yer alması, insanların zamanlarını farklılaştırır. The Future da, her karakterin farklı zamanlara sahip olduğu bir film. Üstelik gelecek üzerine. 


Gelecek kimi zaman tahmin edilemeyen bir şeydir. Bu yüzden de medyumlar, fallar, astroloji, burçlar vesayreler çok fazla ilgi gören şeyler konumunda olmuştur. Bunun nedeni de doğal olarak gelecek aslında henüz şekillenmeyen olduğu içindir. Tabii geleceğinizi bir amaç için yönlendirmediyseniz. İşte bu noktada karakterlerimiz bu amacın olduğu güne kadar olan boşluğu doldurmaya çalışıyorlar. 




Söylediklerim çokça açıklayıcı olmadıysa, hemen bir filmimizin konusuna göz atalım. Sophie ve Jason beraber yaşayan iki sevgilidir. Evli de olabilirler aslında, ancak boşanmak üzerine bir kelime çıkmıyor aralarında. Bu açıdan sadece beraber yaşayan olarak nitelendiriyorum. Sophie, çocuklara dans öğretmeye çalışan bir dans öğretmenidir. Youtube'da aynı yerde çalışan bir kadının dans videosuna bakıp, kıskançlık krizleri yaşamaktadır. Jason ise internet üzerinden evde çalışan bir nevi satış yetkilisidir. (Çok ayrıntıya gerek yok aslında bir şeyler satıyor internet üzerinden işte.) Bu iki karakter de son derece sıkıcı bir hayat yaşamaktadırlar. Ancak kendi içlerinde önemli bir karar alırlar. Kendilerine sakat bir kedi evlat edineceklerdir. Ancak kedinin tam olarak aile ortamına geçmesi için bir ay boyunca veterinerde kalması gerekmektedir. Karakterlerimiz de bu bir aylık süreyi geçirmek isterler. Çünkü o kedi, onların geleceğidir.




İşte olan tam bu zaman biriminde gerçekleşiyor. Kediyi alana kadar iki karakter de istedikleri şeyleri yapmak istiyorlar. Sophie 30 gün içinde 30 farklı dansı youtube'a kaydederek hünerlerini sergileyecek ve hep hayali olan şeyi yapacaktır. Jason ise kendine hayat amacı olarak dünyayı kurtarma heveslisi bir sivil toplum örgütünün gönüllüsü olarak ev ev gezerek ağaç satacaktır. Böylece dünyaya katkısı olacağını düşünür. Ancak sonuç olarak ikisinin de hedefleri istedikleri gibi gerçekleşmez. Bunun üzerine dünyaları alt üst olmaya başlar. 


Bu arayış içindeki karakterler bir nevi Miranda July'nin ana konsepti gibi oldu. Hep bir şeylerin peşindeler, ancak aslında neyin peşinde olduklarını hiç bir zaman bilmiyorlar. Örneğin Sophie, ne yapacağını şaşırıp Jason'ı aldatma noktasına kdar giderken, Jason da, eşyalarını satan yaşlı bir adamın yanında vakit geçirmeye başlıyor. her iki karakter de tavlanmaya gayet müsaitler ve kim ne derse inanacak saflıktalar. Bunun sonucunda da bir yerden, öbür yere savrulmaktan kendilerini alamıyorlar. 




Miranda July, ilk filminde olduğu gibi konuşamayan objeleri veya canlıları konuşturmaya bayılıyor. Hatta bir nevi filmlerini bu tip nüansların üzerine kuruyor. Örneğin diğer filminde fotoğraflardaki tanımadığı insanları konuşturup bir hikaye yaratmaya çalışırken, bu sefer evlat edinilecek kedinin ağzından konuşmayı tercih ediyor. Üstelik ellerine geçirdiği kedi ayaklarıyla... Gerçi son derece başarılı kullanıyor bu kuklaları, bu yüzden kendi tarzını oluşturdu diyebiliriz. Bu tip numaralara daha çok kısa filmlerde başvurulur. Ancak  Miranda July, kısa filmcilik geleneğine devam ediyor gibi. 


The Future'ın ilginç yönlerinden biri de fantastik öğeleri... Sophie, tembelliğinden özel güçlerinin olmasını dilerken, Jason'ın zamanı durdurma gücü bulunuyor. Ancak bu gücü zamanı durdururken zamanın ilerlemesine engel olamıyor. Yani salı gününde bu özelliğini kullandıysa, beklediği süre içinde gün cuma olmuş oluyor. Ancak aradaki ayrıntıları pek göremiyoruz. Bu olay filme farklılık katmış gibi görünse de, biraz şuursuz bir hareket olmuş. Çünkü daha çok bir ayın diğer günlerini nasıl geçireceğim bilemiyorum. En iyisi böyle bir kıvrak zeka hareketi yapayım düşüncesine neden olmuş gibi. Böylece bir nevi hikaye boşluğa itiliyor. 




Mutsuz karakterlerin, hiç mutlu olamayacağı bir dünya resmediliyor bir nevi. Bu resmin içinde görgü tanıkları oluyoruz. The Future, Amerikalıların bağımsız dediği filmlerden, ancak son dönemde de karşımıza gelen içi boş bağımsız filmlerinden biri sadece. İzlerken pek sıkılmıyorsunuz, ama film bitince de bu neydi şimdi demekten kendinizi alamıyorsunuz. 


İlk filmindeki tarz denemesi, bu filmde yerine oturmuş. Ancak senaryo bakımından zayıf kalmış. Değişik bir film izlemek isteyenlere tavsiye edilir. Ancak daha fazlasını beklerseniz, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. 
Belki gelecekte daha iyi filmler yapabilir...

Otuzbeşinde hala bir baltaya sap olamayanların filmi...




Hiç yorum yok: