Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

17 Ekim 2011 Pazartesi

One Day



Bir ömür insan bir insanı düşler mi? Ya da kader kaçınılmaz mı? Bu ve bunun gibi soruları soran bir film "One Day"... Seyircisini bu soruları sorarken, romantik esintileriyle seyircileri tavlamayı hedefliyor. Peki başarabiliyor mu?


Aslında zekice duran bir fikirden yola çıkmış film. Bir ilişkinin her yılından bir günü seçsek ve ilişkinin ilerleyişini ele alsak nasıl olur diye. Hatta öyle uç günleri verelim ki, seyirciyi tam on ikiden vuralım parolası bizzat beyinlerde yankılansa da, verilen etki ne kadar başarılı olmuş ona kara verelim. 




Konusunu az çok anladınız ama ben yine de özetleyeyim. Emma adında inek, gözlüklü ama aslında yeterince kendine güveni olmadığı için yeterince kendini ifade edemeyen bir kızımız var. Bunun yanı sıra Dexter isimli okulun bir nevi playboyu, umursamaz ve gününü gün eden, bağlılıktansa çok eşliliğe göz kırpan deli dolu bir genç. Tabii kızımız bu gence aşık oluyor ama bir türlü ifade edemiyor tam olarak, oğlumuz ise hınzırlık peşinde, bu yüzden de kızı yatağa atmaktan başka hedefi yok. Ancak başarısız bir geceden sonra bu iki karakter arkadaş kalmayla yetiniyorlar. Böylece her yıldan bir gün göstererek hikayemiz ilerlemeye başlıyor. Bir yandan Dexter'ın popüler bir Tv programcısı olup, her istediğini elde edişini ama ailesi ve arkadaşlarıyla bağlarını pek sağlam tutamamasını; Emma'nın da tüm azmine karşılık başarısız bir kariyer çizmesini, aşkı bulamamasına tanık oluyoruz. 




Buraya kadar her şey tamam da, peki neden bu kadar klişe bir anlatım izliyorsunuz onu anlamadım. Film bildiğiniz tahmin edilebilecek her türlü şeyi yapıyor. Seyirciyi bir an bile şaşırtmayı denemiyor. Ne hikmetse en önemli olaylar da hep aynı güne denk geliyor. Klişe bu değil mi zaten, bu yoldan giderek yılların değişimi izliyoruz. Ancak şaşırtıcı bir tane bile detay çıkmıyor. 


Örneğin başarısız kız, başarılı olmaya; başarılı genç erkek de başarısızlığa sürüklenmeye başlıyor. Size de çok klasik gelmedi mi? Bunun yanı sıra kanserli bir anne ve kopuk aile bağlarına tanık oluyoruz. Zaten kızımızın ailesine girilmeye bile tenezzül edilmemiş. Filmin adını da veren tek günler, genellikle belirli seçilmiş günler oluyor. Hiç bitmeyen aşkımız da sürekli devam ediyor. Belli ki kız ve erkek belli bir noktadan sonra değerlerini anlayıp, bir araya gelecekler. Tüm film boyunca bir araya gelmelerini bekliyoruz. Atraksiyonsuz olarak üstelik. 




Zeka kırıntısı barındırmayan klişe replikleri, oyuncuların görmeye alıştığımız sıradan oyunculukları, risksiz kadraj yönetimiyle birlikte film sıradanlıktan öteye gidemiyor. Bunun yanı sıra yıllar geçse de, yaşlanmayan karakterlerimiz de cabası. Yani sadece saç ve kıyafetleri değiştirerek yaşlandıklarını, zamanın geçtiğini anlatamıyorsunuz. Üstelik Hollywood yapımı bir filmden bu kadar özensiz makyaj çalışması görmeye alışkın değiliz. Son dönemdeki en sıkıcı romantik film olmak için bariz yarışılmış. 


Karakterler havada kalıyor. Derinlikleri olmayan bir kartondan öteye gidemiyorlar. Farklılığı nerede yapabilirsiniz diye düşünüyorum. Belki diyaloglar olur, belki kurgu oyunları olur. Umulmadık bir şey denenir. Ama maalesef film bunların hiçbirini denemeyip, seyirciyi göz göre göre kandırmaya çalışıyor. 




Lone Scherfig, onun için de pek iyi konuşmayacağım. Her filmiyle birazcık daha ivmesini yükselten bir yönetmen için son derece yanlış bir tercih olmuş. Belli ki senaryo seçimlerinde biraz daha özenli olması gerekli. Bence o Hollywood'a ayak uyduracağına, o Hollywood'a yön gösterse daha tatmin edici sonuçlarla karşılaşabiliriz.


Kısaca daha fazla da şey söyleyemiyorum. Çünkü son dönemde izlediğim en çok potansiyel barındıran ama bir o kadar da başarısız bir film "One Day"... Ancak sinemaya uzun süredir gitmeyen, aşk filmleri seven ve filmden pek beklentisi olmayan kızlarımızı etkileyebilir gibi duruyor. 


Hollywood "One Day" gibi bir özelliği olmayan filmleri yapmayı bırakırsa, belki "bir gün" tekrar tekrar izlenebilir filmler de yapacaklar...




Emma: Your wedding invitations are scented? 
Dexter:
Lavender. 
Emma:
No, Dex, money. They smell of money. 




2 yorum:

Erhan dedi ki...

İlk başta ben de hayal kırıklığına uğrayıp, yerden yere vursam da şöyle düşünmeye başladım; 110 dakikalık bir film, ortalama 18 günü bize gösterse, gün başına 6 dakika düşüyor. Bu kadar parça parça kısa anlardan oluşan görüntüleri akıcı bir film olarak yansıtmanın meşakkatli bir iş olacağını düşündüm ve Lone ablaya daha töleranslı olmaya karar verdim. Gerçi dediğin gibi kitabı kendi seçmiş. Kitap hakkında yorumlar oldukça iyi, anlaşılan o ki bu yirmi yıllık hikayeyi edebi sanatta yaşamak lazım.

Bağ kurabildiğim, empati kurabilmeye başlayabildiğim sahne sayısı çok azdı. 90'ların Avurpasında Anne'i ekranda görmek keyifliydi ama keşke daha öne çıkabilseydi.

Çok fazla birbirine girmiş duygular yansıtılmış. Ve dialoglar anlam zemininden yoksun, hızlı ve boştu, hissedemiyorsun kelimeleri, çok ucuz çıkıyor karakterlerin ağzından.

Filmin nadide espirisini yazmışsın zaten. Benim de aklımda şu kaldı;

http://30.media.tumblr.com/tumblr_lkm7s5B9TJ1qgmyl8o1_500.gif

"I love you Dexter..I just don't like you anymore.."

Adsız dedi ki...

My transavia.com