Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

8 Ekim 2011 Cumartesi

Real Steel



Metal metale çarparken çıkardığı ses, kimilerine göre adrenalin pompalayan bir unsurdur. Kimileri ise tahammül dahi edemez. Ancak tahammül edemeyenlerdenseniz, şimdiden bu yazıyı terk etmeniz tavsiye edilir. 


Real Steel, yeni nesil gibi görünen fakat bildiğimiz eski usül bir bilim kurgu - aksiyon filmi... Temel olarak birbirini tanımayan bir baba - oğulu konu alıyor. Çok da yabancı olmadığımız konular...




2020 yılında çok da değişmeyen bir dünyadayız. Ancak robot olayları fazlaca popüler olmuş. Tabii popüler derken Yapay Zeka'daki gibi de değil. Daha çok robot dövüşleri sükse yapmaya başlamış. Ülkenin her tarafında bu konuda etkinlikler var. Profesyonel lig dövüşlerinin yanı sıra, sokaklarda illegal dövüşler de ağırlıkta. Hatta kimileri gösteri olsun diye dövüş robotlarını kendi organizasyonlarına çağırabiliyor. Tabii bir hurdaya dönüştüyse...


Çünkü bildiğiniz dövüşler, robotların ölümüne oynanıyor. Böylece insan dövüşlerinin cazibesi yitirilmiş. Baş karakterimiz Hugh Jackman'ın oynadığı Charlie Kenton, hayata pek tutunamamış eski bir boksör. Artık robot dövüşleriyle hayatını idare etmeye çalışıyor. Çalışıyor diyorum, çünkü cidden kendine bile bakamayacak savruklukta yaşıyor. Ancak eski karısının ölüm haberi üzerine, hiç ilgilenmediği oğlunun vekalet davasına gitmek zorunda kalıyor. Bunun üzerine mahkeme salonunda oğlu Max'ın teyzesiyle karşılaşıyor. Zengin ve hali vakti yerinde karı - koca karşısında, oğluna talipler. Charlie ise uçan kuşa borcu olan bir adam olduğundan, çocuğunu satmaya kalkıyor. Vekalet karşılığı para istiyor. Ancak bunun karşılığında da teyzenin kocası, tatile gideceklerini ve oğluyla bir süre ilgilenmesini istiyor. Charlie de kabul ediyor. Böylece baba ve oğulun karşılıklı birbirlerini tanıma yolculuklarına tanık oluyoruz. 




Robotların metal sesleri trunk! şrank! sesleriyle birbirine çarparken, Charlie ile Max'in karakterleri de birbiriyle çarpışıyor. Hatta bu çarpışmanın nedenini de çok uzaklarda aramamak gerek. Oğlan, biraz babaya çekmiş. Mücadeleyi seviyor, hırslı bir çocuk... Bu yüzden de meydan okumaktan korkmuyor. Babasına meydan okuduğu gibi. Sürekli iki aynı kutup birbirini iterken, Charlie'nin sevgilisi Bailey, nam-ı diğer Lost'un Kate'i, çocuk ve babanın arasını yapmaya çalışıyor. Kaybeden görünümlü babanın, aslında gençliğinde hırslı, mücadele etmekten korkmayan biri olduğunu öğreniyor. Tabii Max'in hurdalıkta kalbi olan bir robot bulmasıyla baba oğul iyice kaynaşıyorlar. Bu arada kalbi var falan derken, cidden kalbi yok tabii. Ama öyle bir imaj çiziyor. 




Filmin içeriğine baktığımızda çok da farklı bir konusu yok gördüğümüz üzere. Yine klasik baba - oğul ilişkisi, spor filmlerinde olan gaz atmosfer, mücadele etmelisin ana mesajı ve keyifli dakikalar... Aslına bakarsanız bu eski usül Hollywood taktikleri, uzun süredir kötü örneklerle lekeleniyordu. Bu tip bir filmi yapamamışlardı. Bu sefer iyi kotarılan bir film olmuş. Dozunda verilen dramatik öğeler, aksiyon ve sporun güzel bir birleşimi olmuş. 


Üstelik bu formülü yenilmez bir şekilde de yapmıyor. Gerçekçiliği yükseltme çabası da cabası... Sürekli dayak yiyip yılmamayı anlatırken, robotun gelişimiyle, babanın gelişimi paralel olarak  ilerliyor. Zaten filmin sonunda da bu iki karakterin temalarını aynı hamurda yoğuruyor. 




Filmin devamı dedikoduları şimdiden konuşulmaya başlanmış durumda. 2014 yılında yapılacağı söyleniyor. Yapılırsa nasıl bir konu ile geri döner bilinmez ama ilk film için misyonunu uygun bir şekilde tamamlıyor Real Steel... 


Hugh Jackman oyunculuğunu gayet sade kullanarak abartıdan uzak olmayı başarıyor. Mimikleri belirsiz olsa da , seyirciye olumlu enerji veriyor. Evangeline Lilly ise filmin en belirgin mimik kullanan karakteri konumunda. Baskın ve duygularını tümüyle yansıtan, jest ve mimiklerini, güzelliğiyle birleştirip sinemaları şenlendiriyor doğrusu. Çocuk oyuncumuz Dakota Goyo ise son yıllarda çıkan Dakota isimli başarılı çocuk oyuncuların devamı gibi. İleride onu da o dönemin Twilight'in da görürsek şaşırmayın. Hatta belki de yeniden çevriminde... Farkındayım, kabus gibi... 




Bu arada kısaca yönetmene değinmeden de edemeyeceğim genelde komedi filmleriyle tanınan Shawn Levy, kendini geliştirmek adına önemli bir adım atmış. Bazen belli bir türde sıkışıp kalmak yönetmenleri kısırlaştırabiliyor. Gerçi bilinmeyen denizler de yüzmek de zaman zaman tehlikeli olabilir. Ancak Levy, boğulmayıp temiz bir iş çıkartmış. Robotların yukarıdan baktıkları dünyayı iyi vermiş. İnsansız bir Rocky filmi atmosferi yaratmış. 


Son cümlelerimizi edersek, son derece keyifli teknoloji soslu bir aile filmi havası var. Hollywood bu sefer galip ayrılıyor diyebilirim. Bir de son olarak filmi, Sylvester Stallone'li "Over the Top" filmine benzettim. O filmde de yine baba ve oğul ilişkisi, yine bir spor dalı vardı. Hatta robot dövüşlerinin yerinde bilek güreşi, vekaleti isteyen teyzenin yerine çocuğun zengin dedesi vardı. Bunun dışında her iki babanın da tırı mevcut, oğullarıyla ilişkileri benzer, neredeyse düşmanlar bile aynı durumda. Hollywood, kendi filmlerinin kopyalarını yapmaya devam ediyor da diyebiliriz. Ancak işte bu tip filmlerin damakta güzel bir tat bırakıyor olması, hafifletici neden durumunda...









1 yorum:

Erhan dedi ki...

Belki de beklentilerimi çok düşük tutmayı başararak izlediğimden mi bilemiyorum, Charlie ile Max'in birlikteliği çok etkiledi beni. Efekt dolu metal yığınlarının sert müzikler eşliğinde çarpışmasını beklerken, Hugh Jackman'ı ne kadar görebileceğeiz acaba diye düşünürken eğlenceli ve anlamlı sahneleriyle, ufak ufak sağlam temeller atarak ilerleyen keyif dol u bir film ortaya çıkmış bence.

Bir Fighter, bir Cindirella Man esansı hissetmem bile yeterliydi benim için.

Evangeline Lilly de bence hoştu, inandırıcıydı. Sevindim onun adına da.

İstinye Park IMAX'de izledim, Ekranın alt ve üstünde ufak boşluk kalsa da, IMAX bir başka güzel geliyor bana her zaman.