Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.
Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.
Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.
1 Aralık 2011 Perşembe
Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi
Aile hakkında halk dilinde bir söz vardır. Aile kutsaldır. Genelde böyle derler. Çünkü aile dediğimiz şey bir bütündür. Birbirlerine kenetlenir insanlar. Sevdikleri insanların kusurlarını görmemezlikten gelirler. Çünkü ailedirler. Bu yüzden de iyisiyle kötüsüyle ailenin herhangi bir bireyini kabul ederler. Tabii her ailede bu mümkün olmuyor. Tabii biz mümkün olan bir aileye göz atacağız şimdi. Yani Celal Tan ve ailesini...
Malum insanların sırları vardır. Bu sırlar eninde sonunda ortaya çıkarlar. Hele ailedeki insanlar bu sırrı biliyorlarsa, dışarıya yansıtmamak için her şeyi yaparlar. Bu yüzden de insanların aile bağları kuvvetli olmalıdır. Kimse ailenden daha iyi seni koruyamaz. Onlardan başka kime güvenebilirsin ki? "Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi" de bu temayı işlemeyi tercih ediyor.
Dilerseniz filmimize bir göz atalım. Konusu aslında yoruma açık olarak lanse edilse de, anlatılmayacak bir konu içermediği kanaatindeyim. Anayasa Hukuku Profesörü Celal Tan aile bağları çok güçlü olan bir adamdır. Genç bir kadınla evlenmiş, bu yüzden de annesinin hedefi haline gelmiştir. Çocukları ve torunu ile mutlu mesut bir hayatı vardır. Hatta Celal'i çok sevdiklerinden ona bir doğum günü partisi düzenlemeye karar verirler. Plan basittir. Celal Tan eve geldiği zaman, ışıklar söndürülecek ve odaya girer girmez "sürpriz" denilecektir. Ancak aile bireyleri karanlıkta saklanırlarken, planları umdukları gibi gitmez. Celal eve girer girmez giriş holünde oturur kalır. Genç karısı da bakmak üzere yanına gittiğinde, tüm aile şok edici bir olaya şahit olurlar. Artık ailenin temel görevi bu olayı mümkün olduğunca saklamaktır. Bu yüzden de olayı gördüklerini Celal Tan'a söylemezler. Artık zor olan bu gerçekle yaşama devam etmektir.
Temelinde bir aile dramı gibi görünse de, içinde bulundurduğu gerek fantastik, gerekse absürt öğelerle filmi, absürt bir kara mizah filmi olarak nitelendirebiliriz. Bazı kesimler filmi daha çok komedi, yahut film noir olarak lanse etse de, filmin kara mizah olduğu gözlerden kaçıyor. Ne de olsa film, kendi matematiği içinde komik olmaya çalışmıyor. Tam tersine dramatik sahnelerin trajikomik yüzleri yüzünden komik gibi görünüyor.
Onur Ünlü, bu filminde yönetmenlik bakımından birbirinden güzel mizansenleri yakalamayı başararak, önceki filminin bu eksiğini gidermiş gözüküyor. Beş Şehir'de kopuk gibi duran dramatik akış, bu filmde kendini bütüne yedirmiş halde buluyor. Bu da filmin akıcılığını, filmin kaymasını sağlıyor.
Tabii Onur Ünlü filmlerindeki senaryonun varlığını fazlaca belli etme durumu, bu filmde de karşılaştığımız bir durum olarak nitelendirilebilir. Ne de olsa Onur Ünlü yazarlıktan gelen bir kumaşa sahip, zaten kendisi de yazarlığımı, yönetmenliğimden önde görüyorum diyerek, kalemine güvendiğini belli etmiştir.
Filmin oyunculuklarında ise çeşitlilik hakim durumda. Örneğin bazı oyuncular örneğin Selçuk Yöntem, Türkü Turan gibi, hikaye içindeki varlıklarından şüphe etmiyorlar. Ciddi bir şekilde bir insana bürünmüşler. Mimiklerinden tutun, dengesiz hareketlerine kadar, o karakterin gerçekliğini hissedebiliyorsunuz.
Ancak opera sanatçısı Okan karakteri olsun, birkaç oyuncu da dahil abartılı oyunculuğun ötesine geçiyorlar. Yani o anlarda filmin içeriğindeki gerçekliğe ihanet ediyorlar. Bu abartı bir anda filmi televizyon skeçine döndürüyor. Bilinçli yapılan bir hareket olsa da, ben de daha derli toplu bir performansa açıktı roller.
Tabii arada kalanlar da mümkün. Örneğin Tansu Biçer, Ezgi Mola... Bu oyuncular araf diye tabir edebileceğimiz ortada sıkışıp kalmışlar. Yer yer hareketleri yapmacıklaşırken, yer yer de filmin sistemine uygun davranıyorlar. Bu yüzden de oyunculukların kaosunun içinde yerlerini alıyorlar.
Dükkan-ül Hayal'in yaptığı plastik makyajlar filme renk katmışlar. Tabii Türkü Turan'ın hayalet makyajı olmasaydı daha iyi olurdu. Hayaletten çok, tiyatroda sahneye çıkacak bir pantomim sanatçısını andırıyor. Hatta bu film konuşkan bir film olmasaydı, izleyicilerin bir kısmı hayal olduğunu dahi düşünebilirlerdi.
Film, aile kurumuna karşı ciddi eleştirilerde bulunuyor. Özellikle aile içindeki şiddete, görmezden gelinen yanlışlara üç maymun edasıyla duyularını kapatıyor. Hatta en çok hevesli olan Tansu Biçer'in oynadığı karakter bile paranın esiri olarak aileye ihanet ediyor. Bu anlamda Celal Tan'ın genç eşinin ağabeyi rolündeki Bülent Emin Yarar, duyularını kapatan bu aileye karşı, kör de olsa karşı duruşun sembolü oluyor.
Bunun dışında sadece aile mi? Hayır. Bir polis memurunun insani zaafları üzerine de giydirmelerde bulunmuyor değil film. Ancak alt metnini yine de saklamayı tercih eden bir yapısı var. Bu yöntemi de, herhalde saygıyla karşılamamızda yarar var.
Duygu sömürüsünden uzak sahneleri, genelde filmcilerin estetik anlayışlarla filmlerinde yer vermediği kusma, düşme ve bir takım insani hareketlere yer vermesiyle sinemamıza orijinal bir film kazandırılmış oluyor. Belki de bu tip cesur projelerin çoğalması gerekiyor. Ne de olsa hayat sinemadır. Sinemada cesaretli olamayacaksan, nerede olacaksın?
Sonuç olarak film Türk sinemasında çok da fazla yapılmayan bir türe parmak basarak dikkat çekiyor. Hatta bunu başarılı yaparak insanları mutlu ediyor. Onur Ünlü'nün şu ana kadar yaptığı en olmuş film diyebiliriz. Onun acayip sinemasına insanlar artık alıştı bile. İnşallah sağlığı yerine gelir de, daha nice güzel filmler yapar. Bence farklı işleri seviyorsanız. Para vermeye kıyılacak filmlerden biri karşınızda kaçırmayın!
Not: Kaç filmi oldu adamın, o "Leyla ile Macnun'un yönetmeni" ibaresi de nedir öyle?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder