Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

29 Aralık 2011 Perşembe

Medianeras



Her şehrin ayrı bir hayatı vardır. Hayatların yaşandığı bu şehirler bir nevi bizle iletişime geçmeye çalışırlar, ancak dilleri yok ki konuşsun. İşte o anlarda onları dikkatli incelemeliyiz. Çünkü dilleri olmadan kendilerini anlatmaya çalışırlar. Öyle ki kuruluş yerleri, kentleşme düzenleri bir nevi onların anlamlı kılan temel unsurlardır. 


Hatta genelde böyle dili olan şehirlere baktığımızda çok fazla kişinin yaşadığını görürüz. Kim bir şehre bu kadar insanı doldurur diye düşünürüz. Ne de olsa bazı şehirler o kadar boştur ki, insan bazen yalnız kalmak istediğinde oralarda mı yaşasam acaba der. Ancak hayır! Günümüzde o yalnızlığı yaşamak için boş şehirlere gitmemize gerek yoktur. 




Gerek yoktur çünkü zaten insanlar koca şehirlerin içinde hapsolmuşlardır. Yeni yalnızlık yöntemi böyledir. İnsan kendi evinde hapsolur. Bu yüzden de dışarı çıkmaya korkar. Bu korkular, insanı bazı şeylere zorunlu kılar. Bunlardan biri de internettir. Düşünsenize günümüzün çağında kaç kişi internetten yararlanmıyor ki?


İşte bu noktada internet bir nevi insanların yaşam standartlarını belirlemeye başladı. İnsanlar evlerden çıkmadan istedikleri işleri görebiliyor. Yemek yemek için, arkadaşlarınızla konuşmak için, sosyalleşmek için, sinirlenip dövüşmek için, film seyretmek için, hatta seks için... İnsanlar tüm ihtiyaçlarını internetten görebiliyorken, niye dışarı çıksınlar ki?




Tabii modern insanın yalnızlığı bununla da bitmez. İnsan tahammülsüz bir canlıdır. Bu yüzden de işler yolunda gitmeyince, çözümü kaçmakta bulur. Ya da tam tersi kendisini o kişiye mahkum etmekte... Yalnızlığını kalabalığın ortasında yaşamayı tercih eder. Bu yüzden de kalabalığın içinde çalışarak, içsel bir yalnızlık yaşar. 


İşte bu kalabalık şehirlerdeki çarpık yapılaşmalar, aslında şehrin içine doldurulmuş onca insanın karmaşık ilişkilerini temsil eder. Herkesin bir arayışı var, hepsinin bir hayal kırıklığı... Ancak temelinde her insanın bulmak istediği tek bir şey var. O da mutlu olmak...




İşte filmimiz o arayışın olduğu çarpık kentleşmenin merkezlerinden bir yerde Buenos Aires'te cereyan eder. Martin, evden çıkmaktan korkan ama yine de buna zorunlu kalan bir web dizaynerıdır. Hayatını bu işten kazanırken, para harcayacak bir şey bulamadığı için hobi koleksiyonları yapar. Aslında hayatında seveceği bir kadının peşindedir. Çünkü ilişkileri pek yolunda gitmiyordur. Tüm manyak tipler onu bulur. Gerçek hayat olsun, sanal hayattan buldukları olsun. Onun yalnızlığından kurtaramaz. 


Mariana ise bir mimardır. En büyük korkusu asansörlere binmektir. Şehirdeki en sevdiği bina, şehrin en yüksek binası olsa da, o yine de merdivenlerinden çıkmayı tercih eder. Kapalı alanlarda boğulduğunu hisseder.  Tabii herkes istediğini yapamaz. Bu yüzden de mimarlık dışında bir işle uğraşır. O her gün önünden geçtiğimiz vitrinlerin tasarımcılığı yapmaktadır. Öyle yaratıcıdır ki yaptıkları, bakmadan geçemezsiniz. Bir nevi herkesin önündedir, ancak yalnızdır. Kalabalığın içinde kaybolmak işte budur. Bu yüzden de hayatında ona değer veren birilerinin olmasını ister. 




Bu iki karakter şehir hayatının karmaşasında farklı anlarda, aynı yerlerde olurlar. Ancak bir türlü karşılaşamazlar. Çünkü en yakınındaki senin uzağındaki kişi gibidir. Ancak zaman birbirinizi görmenizi istiyorsa o an görüşürsünüz. Biraz kadercilik deyin, belki de tesadüf... Şehrin kuralını değiştiremezsiniz. B


Filmimizde bir nevi bu iki kişinin bir araya gelemeyiş hikayesini izliyoruz. Bu zaman içerisinde yaşama dair anekdotlarla bezeli düşüncelerini izliyoruz. Çünkü hayat aslına bakıldığında sevmediğimiz şeyleri yaptığımız bir arena gibi, bu yüzden de bu arenanın içinde dolaşmaktan başka şansımız yok. 




Medianeras, hayatın içindeki sıradan olaylar için öyle güzel tespitler yapıyor ki, evet harbiden de öyle diyorsunuz. Bu ayrıntılar sayesinde akıcılığını bir an bile kaybetmeyen film, tek kelime ile kalplere hitap eden minik bir başyapıt konumda. Hani derler ya, günümüzün klasikleri, bu film Arjantin değil de, bir Amerikan filmi olsa şimdiden klasik ilan edilmişti. 


İlişkiler hakkında çok şey söylüyor aslında. İnsanların başka birini aldatırken, diğerine gizlenme gereği duymadığını, ya da yanı başındaki insanları fark etmek için evlerinde bir açıklık yaratmaları gerektiğini söylüyor. Sistemi eleştirirken, reklam çılgınlığı hakkında güzel göndermelerle yüz gülümsetici kareler yakalıyor. 




Bana göre yılın en iyileri listelerinde rahatlıkla kendine yer edinebilecek bir film kendisi. Bu yüzden de hiç tereddüt etmeden tavsiye ediyorum. Özellikle yaratıcı romantik filmlerden hoşlanıyorsanız bu film başlı başına sizin kaleminiz. Hatta romantik film sevmiyorsanız bile, sırf yakalanan espriler için bile izlenebilir. Bulursanız kaçırmayın...



Martin: McDonald's menüleri ve internetten bulunan kızla randevuya gitmek çok fazla birbirine benziyor. Her ikisinde de resimleri iştah açıcıyken, önünüze gelen sizi hiç tatmin etmiyor. 




Hiç yorum yok: