Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

15 Aralık 2011 Perşembe

The Guard



Yalnız adamlar sinemanın en sık rastlanan formüllerinden biridir. Bu adamlar kendi bildiklerini yaparlar. Kuralları önemsemezler. Çünkü çoktan kendi kurallarını koymuşlardır. Bu tip adamlara kahraman denebilir, bazen de deli... Fakat açıkça söylemeliyim The Guard filminin baş karakterine ne desem bilemedim. 


İrlanda son dönemde kendine özgü mizah anlayışıyla ilginç yapımlara imza atıyor. Çoğunlukla suç odaklı filmleri, adeta İrlanda'nın üstüne yapışan bir leke halini aldı. Leke derken ille de kötü anlamda düşünmemek lazım. Ancak filmlerinde suç oranları, dışarıdan bakanlar için öyle bir imaj çiziyor. Tabii bu olayı bırakırsak, filmlerindeki suç oranına rağmen içerdiği mizahi unsurlarla insanlara cazip gelmeye devam ediyor. 




The Guard'ın konusu ise kısaca şöyle: Çavuş Gerry Boyle son derece şahsına münhasır bir polis memurudur. Yeri geldiğinde uyuşturucu kullanır, fahişelerle seks partileri yapar ve hatta cinayetlerdeki delillerin üzerinde oynamalar yapar. Bu kadar yoldan çıkmış bir polis gibi görünse de aslında işini seven, güvenilir bir adamdır. Dışarıdan baktığınızda bir gerizekalı gibi görünse de, kendi içinde son derece donanımlı bir adamdır. Hatta bu yüzden de bazı verdiği cevaplar insanı şoka uğratabilir. 


FBI gizli bir operasyon için İrlanda'ya gelmiştir. Ajan Wendell Everett'in önderliğinde bir uyuşturucu çetesini çökertmek isteniyordur. Ancak nereden başlayacaklarını bilemezler. Tabii tam bu noktada devreye Boyle girer. Aranan adamlardan birinin öldüğü söyler. Bunun üzerine ajan Everett, Boyle'un izlediği yoldan gitmeye karar verir. Ancak bildiğiniz üzere bu Boyle'dur kendi yöntemleriyle işleri çözmeyi tercih eder. Nitekim ortağı öldürülünce bu işin peşini bırakmayacaktır. 




Brendan Gleeson tek kelimeyle harika bir performans sergiliyor. Kendine özgü İrlanda esprileriyle, ani zeka pırıltılarıyla ve polis sezgilerini birleştiren bir yandan ciddi, bir yandan da olabildiğince laubali bir adamın resmini çiziyor. Üstelik yakaladığı jestlerle de karakterini son derece inandırıcı kılıyor. 


Ajan Everett rolündeki Don Cheadle ise tam tersine ciddi ve normal görüntüsüne rağmen absürt bir oyunculuk sergiliyor. Saf tavırlarıyla, geçmişinde büyük başarılar kazanmış bir adama göre fazla şaşkın bir durumda. Zaten bir İrlanda filminde oynaması bile ilginç bir deneyim olmuş gibi gözüküyor. 




Filmin diğer oyuncu kadrosunda ise Liam Cunningham ve Mark Strong gibi oyuncular oynuyor. Ancak bu iki kişinin karakterleri de, kendine has bir mizahın içinde kavrulmuş birer tipleme gibiler. Sanki şu üç adamın olduğu fıkralara benziyorlar. Biri fazla ukala bir İngiliz, biri sözde oyunlar oynayan kendine güveni tam bir üçkağıtçı, diğeri ise beyni pek çalışmayan soğukkanlı bir katil... Bu üç kötü adam filmin içinde terör estirirken, kendi aralarındaki diyaloglar son derece komedi türüne yatkın cümleler olarak seyirciye gönderiliyor. 


Tabii İrlanda'ya özgü izler filmin içinde bol bol dikkat çekiyor. Örneğin her İrlanda'nın ırkçı olduğu, gördükleri her yabancı uyruklu kadının Romen olarak nitelendirdiği gibi bazı yakalanan İrlanda'ya özgü espriler dikkat çekiyor. Zaten bu filmin bir İrlanda filmi olduğunu özellikle, soruşturma yapılırken uğranan bir evdeki cevaptan anlıyoruz. Amerikalı adamın "İngilizce biliyor musunuz?" sorusuna kapıyı açan adam kendi diliyle (muhtemelen keltçe) "İngilice konuşmak istiyorsan, İngiltere'ye git!" gibi bir yanıt veriyor. Böylece kafamıza bir İrlanda filmi izlediğimiz kazınıyor. 




Boyle, her ne kadar bu kadar sıradışı bir polis olsa da, onun da sorunları var. Örneğin annesi hasta ve onu mutlu etmek için her şeyi yapmaya çalışan hayırlı bir evlat kendisi. Onun ölümünü yine mizahi de olsa bekliyor. Sonuçta mutlu olmadıktan sonra yaşamanın ne önemi var öyle değil mi? Bunun yanı sıra ortağının karısına sahip çıkması, onu teselli etmesi ve kesinlikle göz koymaması da etik değerlerinin herkes gibi olmasa da hala var olduğunu bizlere kanıtlıyor. 


Yer yer insanı kahkahalara boğan esprileri, polisiyenin bir komedi alanına dönüşmesini sağlayan yapısı ve eğlenceli zaman geçirmenizi sağlayan senaryosu ile film başarılı bir yapım olarak dikkat çekiyor. İrlanda filmleri böyle iyi olduğu sürece, bizler de zevkle takip etmeye çalışacağız gibi görünüyor. 


İyi seyirler...  Bir deneyin, pişman olmayacaksınız...



Sergeant Gerry Boyle: I'm Irish. Racism is part of my culture.



2 yorum:

sezer97 dedi ki...

tesadüf eseri tanıştığım blogunuz, için emeklerinize sağlık demek istedim. Bir sinema sever olarak teşekkür ederim güzel yorumlarınız ve değerlendirmeleriniz için,takipcileriniz arasındayım artık.....

Questionable Mistake dedi ki...

Teşekkür ederim, beğendiyseniz benim için en mutlu olan şey odur. *:)