Kült, esas olarak “din” anlamında kullanılsa da, din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel veya anaarterin dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kitsch, varolan bir tarzın aşağı bir kopyası olan sanatı sınıflandırmak-ifade etmek için kullanılan Almanca bir terimdir.

Klişe (Fransızca: Cliché) uzun süre çok fazla kullanılmış ve artık etkisini yitirmiş ifade, fikir ya da öğelerdir.

16 Aralık 2011 Cuma

Red White & Blue (2010)



Her insan yalnız doğar. Kimse yalnız kalmayacağını düşünür. Eninde sonunda hep birileri olacak der. Fakat bir bakmışınız insanlar uzaklaşıyor ve sizi yapayalnız bırakıyorlar. Özellikle de Amerika'da bu durum sık rastlanıyor. Belli bir yaşa gelen çocuklar evi terk ediyorlar. Sonrasında da dönemedikleri için yalnız yaşıyorlar, tabii dönebilecekleri bir kapı kaldıysa...


İşte bu yalnızlık sorunlarıyla uğraşan her insan bir süre sonra o kayıp otobana adım atıyor. Kendi benliğinde arayış içine girip, bir süre sonra işin içinden çıkamadığında vazgeçiyor. Yaşamaktan vazgeçiyor, zevk almaktan, önemsemekten... Unutuyor çünkü... Sevmeyi unutuyor, heyecanlanmayı... Bu insanların filmiyle karşı karşıyayız: Red, White & Blue...




Filmin konusuna gelelim. Erica hayattan pek zevk almayan, zamanını erkeklerle yatarak geçiren bir kızdır. Ev işlerini yaparak bir yerde ücretsiz olarak kalıyordur. Ailesine uzak olması onun sevgi hasretini körüklemiştir. Aynı erkekle iki kez yatmayı kabul etmeyen bu kadının, karşısına Nate adında bir adam çıkar. Bu adam diğerlerine benzemiyordur. Ona belki de tek nazik davranan kişidir. Ancak bu naziklik bir süre sonra sinirini bozmaya başlar. Nate ise ona sevgi dolu bakışlarını yöneltmeye devam eder. Erica, kaldığı yerden baskının gelmesiyle birlikte bir hurdacı dükkanında çalışmaya başlar. Nate de aynı yerde çalışmaktadır. Bu ikili zaman geçtikçe yakınlaşmaya başlar. Ancak Erica'nın yattığı adamlardan biri ondan hesap sormak için geri dönecektir. İşte tam bu noktada ortam gerilmeye başlar. 




Aslında filmin senaryosuna bakıldığında birkaç karakterin günlük yaşantılarından fazlasını göremiyoruz. Filmin farklılaştıran tarafı bu günlük yaşantıların, aslında tahmin ettiğimiz kadar sıradan olmadığını göstermesi denilebilir. Her karakterin kendi içinde gizemli yanları var. Bu yüzden de bu üç kişi üzerinden kendi hikayesini anlatmaya çalışıyor. 


Erica, ana hikayenin temel noktası denilebilir. Hayatı seksten ibaret desek yanılmış olmayız. Ancak Erica yatma eylemini zevk aldığı için değil, erkeklerden nefret ettiği için gerçekleştiriyor. Çünkü çok küçük yaşta yaşadığı travma onu umursuzlaştırıyor. Bu umursamaz tavrı, kendi dışında insanlara da zarar vermeye başladığı anda filmin içindeki kıyamet de kopuyor. Bir nevi ben mutlu olamıyorsam, kimse mutlu olmasın algısı, ona ilgi gösteren Nate'in varlığı ile biraz olsun düzelmeye başlasa da, kızın geçmişi yakasını bırakmıyor. 




Nate ise melankolik görünümün altında farklı bir travma yaşıyor. Geçmişinde yaşadığı şiddete olan eğilimi, kendini zor dizginliyor. Askerde geçirdiği yıllardan sonra değer yargıları değişmiş. Hayatına Erica'nın girmesiyle de bu değer yargılarını yeniden şekillendiriyor. Tabii burada kırılma noktası baş tacı ettiği Erica'nın tek teline zarar gelmesi, içindeki kötücül gücün ortaya çıkmasına neden oluyor. 


Film bir de tam ortalarında Franki'nin hayatına eğiliyor. Filmin başında Erica'nın yattığı adamlardan birisi kendisi. Onun hayatına eğiliyoruz. Arkadaşlarıyla geçirdiği vakit, kız arkadaşıyla ilişkisi ve en önemlisi annesiyle olan duygusal bağları... Şu an açıklamayayım spoiler olur ama bu bağlar, onun en önemli değerinin annesi olduğunu gösteriyor. İşte bu karakterin çaresizce, düşünmeden yaptığı olaylar şiddetin doğmasına yol açıyor. 




Film seyirciyi rahatsız edecek sahnelere sahip... İlk yarısında seks sahneleriyle, sonlarında da çoğu seyircinin dayanamayacağı şiddet sahneleri bir anda filmin renginin koyulaşmasına neden oluyor. Benim rahatsız edici sinema diye tabir ettiğim bu sinema türü, son yıllarda Saw filminin önderliğinde oldukça yükseldi. Gerçi bu film hikayesini yalnızların dünyasında oluştursa da, şiddet filmin sonunda ortaya beklenmedik bir şekilde çıkıyor. 




Sonuç olarak oyunculukların yer yer gerçekçiliğini yitirse de, idare ettiğini söyleyebiliriz. Senaryo bakımında da çok da kıvrak zekalar söz konusu değil. Ancak filmin gerilim dozu oldukça yüksek olarak hissediliyor. Özellikle de müziğin bu baskıcı etkisi, olacakları önceden bizlere sunuyor gibi hissettiriyor. Belki çok matah bir film değil Red, White & Blue, fakat kendi sınırlarını bilen yapısıyla izleyicilere neler sunup, neler sunamayacağını fragmanında bile yansıtıyor. 


Bu yüzden de bağımsız film severlere, şiddet sahneleri için film izleyenlere önerilebilir. Aksi takdirde filmin vasat olduğu gerçeğini aklımıza getirmemiz gerekir...



Nate: Şu soruma cevap ver! Annen ve baban öldükten sonra hayatta mı kalmak istersin, yoksa annen ve babanla beraber ölmek mi?



Hiç yorum yok: